Çoğunlukla, yazılarımızı yazmaya başladığımız zaman hangi harf ya da sözcüğü kullanıp kullanmayacağımızı kafamızda tasarlamayız. Yazılarımızı tasarladığımız gibi bir kağıda yansıtırız.
O zaman okurlara soruyorum. Hiç düşündünüz mü? Bir yazınızı kağıda döktüğünüz anlarda, hangi harfi kullanmayıp da yazsam sorusunu! Şahsi fikrim ‘bunu hiçbir zaman yapmadınız!’ Aşağıya bir öykü bırakıyorum. Öykünün tamamında başlıkta yazdığım ünlü harf bulunmamaktadır. Buna şahsi olarak “yazmada zorlama” adını koydum. Siz farklı bir isim bulabilirsiniz tabii ki. Bu tarz yazılarda aklımızı biraz zorlamamız lazım. Çünkü bu tarzda bir yazı yazdığınız zaman, yazdığınız tüm lügatların* aynı anlamlarını araştırmaya başlıyorsunuz. Sonunda da aklınızda bir çok sözcük grubu oluşturuyorsunuz.
*lügat : “sözcük” anlamında kullanılmıştır.
Sonbaharın Bitişi
“Yağmurlu bir akşamüstü Yasmin daha birinci sınıfı okuduğu Fransız okulundan arkadaşlarıyla buluşmak için otobüs durağına yürüdü. Bu sırada yanına yaklaşan yaşlı adamı gördü. Adam kısa boylu, kilolu aynı zamanda kirli sakallıydı. Adamın giydiği sarı, kalın, kirli manto yardıma muhtaç biri olduğunun apaçık ispatıydı. O an Yasmin’in tüm vücudunu rahatsızlık hissi kaplamıştı. Hızlıca duraktaki insanlara baktı. Adam, Yasmin’in tam bir adım arkasında duruyordu. Adamın tüm soluğu Yasmin’in saçlarına dokunuyordu. Bir iki dakika sonra omuzundaki ufak bir dokunuşla irkildi. O kadar korkmuştu ki omzundaki çantayı adama doğru fırlatıp “imdat” çığlıyla insanların yanına toplanmasını sağladı. Adam, “üzgünüm çok üzgünüm” yazan bir notu insanlara uzatıp oradan ayrıldı.
Olaydan bir gün sonra aynı adam, Yasmin’in daima gittiği, Kadıköy’ün ücra sokaklarında bulunan, kırmızı ahşap binanın altındaki, muazzam görüntüsü olan bir çikolatacının dışındaki masada oturuyordu. Adam oradaki insanlara Yasmin’i tanıdığını hatta akrabası olduğunu anlatmıştı. Bu durum Yasmin’i arkadaşlarının yanında gülünç duruma düşürdü. Ağlayarak oradan uzaklaştı.
Bir sonraki gün aynı adam, Yasmin’in okuduğu okulun arkasındaki parkta bir ağacın altına oturmuş gitar çalıyordu. Yasmin, başka moral bozucu bir olay daha çıkmaması için adamın yanına doğru yaklaştı. Sinirli bakışlarını adama doğru dikip oradan uzaklaşması için açık bir konuşma yaptı. Fakat adam umursamaz bir tavırla gitarını çalmayı sürdürdü. Yasmin, okulun çıkışında bulunan polisi çağırdı, ardından adamın oradan uzaklaştırılmasını sağladı. Adam artık Yasmin’in korkulu rüyası olmuştu.
Aylar ayları kovaladı. Adam ortalıkta görünmüyordu. Yasmin artık daha huzurluydu. Yaşanan olaylar unutulmuştu. Bir gün okula bir afiş asıldı. Afişin sol üst kısmında “Otizm için kol kola” yazısı vardı. Organizasyon büyük bir sanat okuluna aitti. Dünyaca ünlü gitarcı John Rynau bu organizasyonun baş figürüydü. Milyon dolarlık satan bu organizasyon Yasmin’in okuduğu okulda okuyan çocuklar için yalnızca on türk lirasıyla satışa sunulmuştu.
Yasmin arkadaşlarıyla akşamki organizasyona katılmak için okulda buluşurlar. Organizasyonun bulunduğu konuma vardıklarında Yasmin kapıda aylar sonra bir daha aynı adamı gördü. Adam yırtık siyah şapkasını çıkararak Yasmin’in bulunduğu tarafa doğru baktı. Yasmin koşarak oradan uzaklaşıp organizasyonun olacağı salona doğru gitti. 10/A numaralı koltuğa oturdu. Bütün gününün mahvolacağını düşünüyordu.
Sonunda tüm ışıklar kapandı. Ortam tamamıyla karanlığa bürünmüştü. Ansızın salonun ortasında yuvarlak bir ışık yandı. Işık ünlü gitaristin olduğu alana doğru kaydı yavaşça. Salon alkışlarla doldu taştı. Büyük sanatçılar , iş adamları , yapımcılar tüm halk oradaydı. John Rynau, Yasmin’in onu ilk gördüğü günkü giydiği sarı, kalın, kirli mantosunu giymişti. Yasmin başta bunun farkına varmamıştı. John Rynau gitarını çalmaya başladı. Işıklar daha da görünür bir hal aldı.Yasmin sonunda gördüğü kişinin o adam olduğunu anladı. John Rynau ilk parçasını çaldı. Ardından bu parçasını kızı Yasmin adına yazdığını açıkladı.”
Dipnot : Yukarıdaki öykümü yazmadan önceki yazımın içerisinde de “E” harfi bulunmamaktadır.