Düşünmek üzerine düşünmek

Kaynak belirtilmedi

Merhaba. İlk kez düşüncelerimi not alırken başkalarının görmesini sağlayacağım. Bu yüzden hatam olursa şimdiden affola. Şimdi yazacaklarımın okunması için bir bardak kahvenin size eşlik etmesi hoş olabilir. İzninizle kısaca kendimden bahsetmek istiyorum.

Kendi halinde bir şeyler için çabalayan bir üniversite öğrencisiyim. Bilgisayar mühendisliği bölümünü severek okumaktayım. Çok başarılı ve çalışkan biri olduğum söylenemez.  Hayallerim ve hedeflerim var kendimce büyük olduklarını düşündüğüm.

Düşünmek demişken düşünmeyi severim. Düşünmek üzerine düşünmeyi de. Düşünmek benim için anı yaşamaya engel değil. Anı yaşamanın hazzının farkına varmamı sağladığına inanıyorum. Bunun için sevdiğim bir örnek var. Akıntıya kapılıp gittiğimizi varsayalım. Düşünmek akıntının tersi yönünde yüzmeye çabalamak değil sadece kafanı kaldırıp nereye gittiğine baktıktan sonra kendini salmak, yolculuğun tadını, çıkarmak. Hayat aslında böyle değil mi zaten. Hepimiz ayrı bir koşuşturmaca içindeyiz. Telaşla oradan oraya savruluyoruz ve çarptığımız kişiler hayatlarımızın bir parçası haline geliveriyor. Çoğu zaman biz bile neyi neden yaptığımızı bilmiyoruz. Sonra bir bakıyoruz ki nerelere gelmişiz. Farkında olmadan zaman geçmiş. Aynadaki yansımamıza baktığımızda çizgiler belirmeye başlamış. Yorulmaya başlamışız. Korktuklarımız başımıza gelmeye başlamış. Hayat anlamını yavaşça yitirmeye başlamış. Daha gençliğinin başında yaşamdan ümidini kesmeye başlamış insanlarla dolmuş ortalık. Çocuklar hiçbir şey bilmeden ordan oraya koşuşturup eğlenmeyi kesmiş, onlar da oturmuş yetişkin sorunlarıyla dertleniyor. Herkes yorgun bıkktın. Herkes dertli. Çözüm aramayı da kesmişler. Vazgeçmiş herkes her şeyden.

Farkındalık belki de eksik parçadır. Farkındalık için ne gerekir? Düşünmek mi?

İçinde bulunduğumuz durum çoğu zaman bahanelerimizin kaynağı olur. Örneğin şuan  bunları yazarken bulunduğum alandaki arkadaşlarımdan biri fukara gibi olduğumuzu söylerken diğeri ne kadar berbat ve zavallı olduğumuzu düşünüyor. Üniversite okumak için yanlış şehri tercih ettiğimiz üzerine hemfikir oluyoruz çoğu zaman. Oysa şuan bunların hepsi birer fırsat. Kendi sınırlarımızı öğretiyor bize bu tarz alışkın olmadığımız durumlar. Aslında olmayan sınırlarımız. Hepsi gerçekten de zihnimizdeler. Bu bana daha önce rastladığım bir görseli hatırlatıyor. Kocaman bir denizin içinde bir fanus. Fanusun içinde bir balık. Sizin hayal gücünüze bırakıyorum bu noktadan sonrasını. Hayatınızla benzerliğini sorgulayabilirsiniz. Ben de bu arada kendime bir bardak kahve yapayım. Yazmanın büyük kısmı okumaktan geçer bilirsiniz.

Kahvemi de kapıp geldim. Kahvenin baş ağrısına iyi gelme gibi bir etkisi varmış. Aynı zamanda depresyon riskini de azaltıyormuş. Kahve hakkında araştırma yapmak ona olan sevgimi artırsa da kafein bağımlısı olmak istemem. Sanırım kahvenin en sevdiğim ve benim için en anlamlı olan özelliği onu içmekten ziyade içildiği ortam. Bazen sevdiğin bir arkadaş grubuyla keyifli sohbetinin bir parçası olur. Bazen iki kişi arasında koyu muhabbete şahittir. Bazense yalnızların yoldaşı olur. Aslında hepimiz okadar yalnızız ki. Etrafımızda insanların olması bu  durumu değiştirmiyor. Bence zaman zaman onlardan sıyrılıp fiziksel olarak da yalnız kalmak önemli bir ihtiyaç. Şahsi görüşüm her erişkin bireyin mutlaka tek başına bir yerlerde bir kafeye gidip zaman zaman kendisiyle başbaşa kalması gerektiği yönünde. 

İnsan, en çok vakit geçirdiği 5 kişinin ortalamasıdır.

Jim Rohn’un yukarıda alıntıladığım sözünün üzerinde durmak istiyorum biraz. İnsan çevresindeki insanın ya huyundan ya suyundan derler ya. Gerçekten de öyle aslında. Kendim üzerinden de gözlemlediğim bir durum bu. Çevremdeki kişilere benziyorum ve bu durumun çoğu zaman farkında bile olmuyorum. Yakın bir zamanda kendi davranış biçimim üzerinde farkedebildiğim bu durum beni oldukça şaşırttı. Normalde düşüncelerin doğru bir dil ile açıkça ifade edilmesi gerektiğini savunurum. Açıkça söylemediği şeyleri iğneleyerek söyleyenlere hem kızar hem de kırılırım. Ancak hayatıma yeni dahil ettiğim birisi ile kendimde de hoş bulmadığım bu durumun izlerine rastladım. Normalde benim kurmayacağım şekilde cümleler kurmaya başladım. Bu tarz durumları sık sık yaşıyorum sonra kendimi çabuk toparlıyorum. Ama bu sefer de kendimi yalnızlığa itiyorum. Evet yalnızlıık bence insanın demlenmesi için ihtiyaç duyduğu bir durum ama fazlası bu sefer de bağımlılık oluyor. Her şeyde denge önemli. Aşırıya kaçıldıkça her şeyin zararı olur. 

Bu seferlik ben de azı karar fazlası zarar diyerek çok uzatmayacağım ve ilk yazımı burada sonlandıracağım. Okuduğunuz için teşekkür ederim. Görüşmek üzere

 

Lotus
20 yaşında
Önceki
BİR UMUDUN DÜNYASI: BREATHE (NEFES)
Sonraki
Nasıl hacker olunur? -2

İlginizi Çekebilir

kooplog'dan en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerez (cookie) kullanıyoruz.