NE KADAR DÜŞÜNÜYORUZ , NE KADAR SORGULUYORUZ ?
Ben sizlere bu yazımda düşünmek, düşünce tarzı, hayal etmek gibi eylemlerden ve bu faktörlerin insana indirgenmesiyle oluşabilecek durumlardan bahsetmek istiyorum. Düşünmek, sorgulamak, hayal etmek, irdelemek bize verilmiş en büyük şans bence. Düşünmekle başlayalım. Yani düşünmeyi düşünelim. Düşünürken aklımızda hep şu olgular vardır:
Neyi planlıyorum?
Neyi düşünüyorum?
Nasıl yapacağım?
Neredeyim, nerede olacağım?
Bu olgular hep aklımızın bir köşesindedir. Ve biz bu soruları her an kullanırız. Yani hayatımızın her anında düşünmek zorundayız. Bu eylemi gerçekleştirmeden yaşam devam etmez. Peki ya siz bu soruları hiç düşündünüz mü ? Ya da düşünmeyi, düşünmeyi? Hele ki düşünmek yaşam için bu kadar önemli bir yerdeyken.
Aslında yaşam da düşündüklerimizi uygulamak ve uygulamamaktan ibaret. Yani bir şeyi düşünüyoruz ve o düşünceyi uyguluyoruz ya da uygulamıyoruz ve yaşamımız da buna bağlı olarak şekilleniyor. Tüm hayatımız aslında bu. Ve bu şekilde de akıp gidiyor.
Düşünebilmenin bize sağladığı en büyük olgulardan birisi de hayal edebilmek. Bir düşünsenize, hareketlerimizi ve isteklerimizi kendimiz yaratabiliyoruz. Üstelik yazar biziz ve sınır da yok. Hem de üç boyutlu bir şekilde. Sanki bir film çekiyoruz da yönetmeni biziz, yazarı biziz, oyuncuları biz seçebiliyoruz, hikayeyi oluşturabiliyoruz. Üstelik sınır yok, kısıtlama yok .Özgürüz her sekilde. Her şeyi hayal edebiliyoruz. Sonsuz sayıda hakkımız var. Bu o kadar büyük bir şans ki! Üstelik gerçek olmasına da gerek yok. Hayali ya da gerçek , mistik ya da inanılabilir, kısacası her şey . Aklımızın alıp almadığı her şey . Bu o kadar büyük bir alan ki.
Şimdi sizden benimle hayal etmenizi istiyorum. Yazdıklarımı düşünmenizi ve canlandırmanızı istiyorum. Bir uzay gemisi düşünün. Etrafında siz de dahil birkaç kişi var. Gemiye binip binmemekte çok kararsızsınız. Belki de yükseklik ya da kapalı alan korkunuz var ama yine de yolculuk yapmak istiyorsunuz. Çünkü uzayı çok merak ediyorsunuz. Uzay size çok ilginç ve inanılmaz geliyor. Geminin içinden birisi ” Gemimiz 5 dk içinde kalkacaktır” diye haber veriyor. Sonunda dayanamayıp gemiye biniyorsunuz. Çok tedirginsiniz ama bir yandan da çok merak ediyorsunuz. Herkes gemiye yavaş yavaş binmeye başlıyor. Sizde gemide etrafınızı şöyle bir kontrol ediyorsunuz. Gemi o kadar karışık geliyor ki size. Etrafta bir sürü ekranlar, teknolojik düzenekler, butonlar, değişik bölmeler ve sizin için hazırlanmış kıyafetler var . Sonunda kıyafetlerden birini üzerinize geçirip geminin cam kenarına geçiyorsunuz. Her şeyi net bir şekilde görmek ve incelemek istiyorsunuz. Gemi yavaş yavaş kalkışa geçiyor. Gökyüzü deliniyor ve etrafınızda müthiş bir basınç hissediyorsunuz. Dünyadan yavaş yavaş çıkıyorsunuz. Dünyaya havadan ve o kadar uzaktan bakmak size çok inanılmaz, dehşet verici geliyor ve gözleriniz bu koca evrenle buluşuyor. Sonunda kendinizi kocaman bir boşluğun içinde yani “uzayın” içinde buluyorsunuz. Burası size o kadar mistik ve o kadar karmaşık geliyor ki!
Etrafınızdaki insanları inceliyorsunuz. Onlar da çevrelerini dört gözle ve cama yapışmış bir şekilde izliyorlar. Herkes dehşete düşmüş bir durumda öylece izliyor bu kocaman boşluğu. Sizde yavaş yavaş incelemeye başlıyorsunuz dışarıda olanları. Etraf o kadar garip ki! Büyük küçük gezegenler, inanılmaz renkler, irili ufaklı göktaşları görüyorsunuz. Etraf toz bulutuyla kaplı ve dışarıdan tuhaf bir ses geliyor. Sonunda kocaman tuhaf bir cisme yaklaşıyorsunuz , bu cisim o kadar büyük ve korkutucu ki! Çok parlak bir rengi var ve sanki alev alev yanıyor . Ve sonunda diyorsunuz ki bu ” güneş ” güneşimiz. Güneş öyle dehşet verici bir parlaklıkta ki bir an gözünüzü alamıyorsunuz. Sonra hemen bir cisim daha görüyorsunuz, bu güneşten daha küçük . Elips şeklinde bir gezegen. Biraz daha yaklaşıyorsunuz . Üzerindeki su birikintilerini ve kara parçalarını görebiliyorsunuz . Ve en sonunda diyorsunuz ki ” Ah tabiki bu dünya ” Dünyamız. Ve sonra ona yakın bir uydu görüyorsunuz. Bu uydunun üstünde çöküntü tarzında oluşumlar var ve dünyaya nispeten daha yakın ve tabiki buda “ay ” diyorsunuz içinizden. Sonrasında birbiri ardına gezegenleri görüyorsunuz ve onları inceliyorsunuz. Gemiden bir ses ” kalkma vakti geldi ” diyor. Sizde cama biraz daha yaklaşıyorsunuz son kez bakabilmek için. Sonra gemi yavaş yavaş dünyaya doğru hareket ediyor ve tam yaklaşırken bir şey görüyorsunuz. İlginç bir yaratık. Beş gözü , kocaman bir gövdesi ve iki tane de anteni var. Ayrıca burnu da yok.Bu yaratık sanki bir şeyler anlatmak istiyor ama anlamıyorsunuz. antenleriyle size şekiller çiziyor. O sırada da gemi hızla yaklaşıyor dünyaya. Ve sizde yaratığa el sallıyorsunuz istemsizce. Gemi yavaş yavaş dünyanın çekim alanına girmeye başlıyor. Gökyüzünde süzülüyorsunuz ve dünyaya iniyorsunuz. Gemiden yavaşça inip yaşadıklarınızı anlamlandırmak istiyorsunuz. Yavaş adımlarla eve gidip tüm yaşadıklarımızı not alıyorsunuz ve uyuyorsunuz. Ertesi sabah herkese anlatsanız da kimse inanmıyor size. Siz tabiki yine bu anı yaşamak için can atıyorsunuz.
Yukarıda size küçük bir hayalden bahsettim. Hayali canlandırmanızı istedim. Hayal ederken ne hissetiniz? Hangi anlara daldınız ? Sizin kahramanlarınız kimlerdi? Hayal etmekle ilgili ne düşünüyorsunuz? Siz de yorumlarda belirtirseniz bu soruları ve cevapları sevinirim. Bu konuyla ilgili bir sorunuz olursa yorum aracılığıyla bana sorabilirsiniz . Hayal etmek ve düşünmek ne demek size göre , ya da sizin hayalleriniz var mı ? Yorumda dilerseniz bunlardan bahsedebilirsiniz.