Anlatılacak şeyler vardır ve anlatılmayacak şeyler vardır.
Ben son 2 yıldır anlatılmayacak şeyler yaşayıp anlatmaya çalışmışım.
Şimdi dönüp baktığımda titrek çıkan sesimin ne kadar da kalbimi delip geçtiğini fark ettim.
Belki de uzun süredir susuyor oluşumun sebebi sesimdeki titremenin iyileşmesine zaman tanıma çabamdır.
Bana ait olmayan ve içinde anlaşılmayacağına dair kesin bir kanaate sahip olan bu sesi daha fazla duymak ya da duyurmaya çalışmak varlığımın üzerini örtmeye başlamıştı. Var olduğumdan emin değilim. Bu çok can acıtıcı bir cümle benim gibi biri için. Anlamı ve bendeki tesiri o kadar yoğun ki… Bu sefer anlatmaya dahi çalışmayacağım, anlaşılmayacak olan bu durumu.
Sadece belki de bu satırları yazma sebebim, yüksekten değil de bunca alçak bir yerden bunca yüksek bir düşüşü kafamda daha fazla tutamıyor oluşum.
Hep kendime tutundum, başkasına yaslanmadım. Devrilmekten korktuğum için değildi bu, etrafımdaki herkesin devrik olmasındandı…
Elimi nereye atsam diye bir cümle kurabilecek kadar beylik depresif geçişlerim olmadı. Çünkü ben tutunmak için elini atacak değil, tutunmak isteyenin elini attığıydım.
Benimsemişim belki de bunu, tüm benliğim tutunmaya çalışırken, birilerinin tutunacak kadar güçlü dalı olmuşum. Sıra bana gelmemiş, bana gelecek bir sıradan yoksunmuşum.
İçimde yanıp tutuşan tutunma arzusunu yücelterek başkalarına tutunacak bir dal olmayı öyle benimsemişim ki bunu meslek olarak edinmişim.
Ama her şey nasıl da ters düz olmaya müsait. Her an ölmek gibi bir şey bir düşünceden ya da bir inançtan vazgeçmek. En azından benim için.
Değil miydim zaten lisans yıllarında hocaların bilişsel esnekliğini öven o başarılı öğrenci…
İşte nihayetinde elimde kalanın sadece bunu mesleki alanda bir uzman olarak icra etme kararı…
Oysa etrafımdakiler bu yeni Zeynep’e nasıl alışacak. Bana dair beklentileri, güçlü ve halledebilen o kız olduğuma dair inançları kararım ile beraber ters düz olurken onlar buna adapte olabilecek mi, bilemiyorum.
Sadece yoruldum. Olmakta olan ve oldurmaya çalıştığım bu tutunacak dal olma mevzusunu bırakmak dışında bana iyi hissettirecek başka bir şeyin olduğunu düşünmüyorum.
Anladım, çok zamanıma mal olduktan ve çok acıma denk geldikten sonra anladım.
Tutunmaya çalışan ve tutunacak birine asla sahip olamayacağımı kabullendiğimde anladım.
O düşüşte yara almadan yaralandığımda anladım.
Ben savrulurken başkalarının iyi gelme haline hizmet edip bana tutunmalarını sağlarken aslında kendimi bana ait olmayan köklere bağlamışım.
Bana ait olmayan bu köklerden yoruldum.
Düşmek ve tekrar düşmek ve tekrar düşmek istiyorum. Aynı yerden, yerden hiç kalkmadan ne kadar düşmek mümkünse o kadar düşmek istiyorum.
İstiyorum çünkü artık içten yaralanmak değil dıştan yara almak istiyorum.
Tüm ruhumda; metalik bir kan kokusu ve insanlardan bu denli farklı oluşumdan bir bulantı duymak istemiyorum artık…
Gerçek olmayan ve yüzeysel olan her duygudan her düşünceden her davranıştan bulantı duyuyorum.
Oysa gördüğüm tek şey bu.
Ben var olduğumu hissetmiyorum oysa başkalarının kökleri ile bağlıyım dünyaya.
İstemiyorum.
Ne bu kökleri ne de bu gerçeklikten uzak tekdüzeliği…
Yalnızım kabul.
Şunun şurasında her an kapıda bekleyen bir ölümü sizin köklerinizle karşılamak istemiyorum.
Ben sadece var olmak istiyorum…
Devrileceksem de varlığım çarpsın zemine…
Kabulüm.