Varlığını hissetmek isteyen her birey hayalleriyle çoğalır çünkü bilir ki insanların ayakta durabilmesini, savaşabilmesini sağlayan bu düşlerin varlığıdır. Yokluğun gerçekliği, ne zaman sarmaya başlasa benliği, bir umut feneri yanar düşüncelerden yüreklere. Yüreksiz bir benlik, zaten çoktan mahkum olmuştur kaybetmenin tatsız varlığına.
Savaşın, ölümün, parasızlığın kol gezdiği dünya bunlardan doğan acıyı ve kederi neyle yoğurursa yoğursun umutların bir kanadı hep kırık kalacaktır, hayalsiz kahramanlar ise “sözde biz toplum” için savaşacaktır. Bizler, kendi cehennemimizi cennete çevirmek için çabalamadıkça, tüm kahramanlar sadece umut hırsızlığı yapmak için girecektir hayatımıza.
Düşlerimiz bir kelepçedir hayatla aramızda, oysa ne de çok anahtar vardır umutlarımızın kucağında. Kış, anımsatır ölen çocukların yüzlerini geceye, bir yaprağa dönüşür hayaller, ölü bedenlerin üzerine düşen.
Evet, bizler kayıplarla ve varlıklarla biriz. Sadece ben uğruna kurulan hayaller, bizi oluşturmaz. Ve düşler, düşüşlerin kurbanı olmaktan öteye geçemez.
“Kimler geldi kimler geçti bu fani dünyadan” diye başlayan cümleler hep hüsranla biten bir hayatın kalıntılarını taşır içinde. “Ben farklı olacağım” demek istiyorsan, benden bize geçiş yapman gerekecek. Ölenleri, öldürülenleri, umutları sömürülenleri, çocukluğu çalınanaları düşünmeden kurulan hayaller sadece düşüşleri doğuracaktır. Bizler, doğumundan ölümüne kadar hayeller ve umutlar için ömür tüketenler, ne zaman düşlerimizin kurbanı olduk? Hayır, bu kabul edilemez bir yanılgıdan öteye geçemeyecek, savaşmak hiç olmadığı kadar kansız olacak bu savaşta ve bizler umudun, düşlerin çocukları bu sefer düşlerimizin düşüşlerinin ellerinden tutup geleceğe çekeceğiz onları.
Karanlıkla savaşan ışık, bizimle beraber düşlerimize yelken açacak umut gemisinde. Geleceğimiz, bizim için parlayacak tüm düşüncelerde.