Grinin ardında, ayak seslerinin az ötesinde, kapıyı tıklayıp artık bitti demeden önce silüeti belirsiz adam, her şeyden önce ve geç kaldıktan sonra doğrulara, yürüyorum sahil kenarında. Kafamın içinden sıyrılamıyorum, bıçak misali saplanıyor düşünceler derime birer birer, acıyı hissediyorum derinde… Yağmur çiseliyor ayak ucuma, az öteye, dinmek üzere. Düşen her bir damlaya eşlik ediyor fırtına, kararıyor her yer, bir su birikintisine düşen yapraklar sürüklenmeye başlıyor, gece derin, gece korkak, gece kimsesiz, kapkara bir ay ve silik yıldızlar, tozlu benizler, eksik bakışlar… bir sırrı herkesten saklar gibi…
Derin bir nefes alıyorum, dalgalar kıyıya vuruyor birer birer, adım adım dolaşıyorum bütün sahili, ıssız ve yalın, özgürlüğe kulaç atan kimseler yok gibi, umudu kesmiş herkes bugünden, belki de hiç yer edinmemiş kalplerde, derin bir sızı var sadece… Bulutlar içimi karartıyor, daralıyorum, eskiden daha kolaydı sanki mutlu kalmak.
İzler siliniyor birer birer. Ben ki toparlamaya çalıştım hep kırılanları, birer hatıra gibi kendime ayırdım parçaları, aldım, sakladım bir köşeye; siliniyorlar işte, etkileri hafifliyor, kıyıya vuran her bir dalgayla daha da yalnızlaşıyorlar, yarım kalıyorlar, kiminin başı yok kiminin sonu, tamamlanamayacaklar asla, bütüne duyulan bir özlem hissi ve boğazımdaki buruk tat… Bütün dünya beni dinliyor, biliyorum, kapının ardındalar biliyorum, sesler var duyuyorum, birileri var görüyorum, korkuyorum, bakışları -ki kendinden kömür karasıdır çoğu zaman- hep üzerimde, yutkunamıyorum.
Yürümeye devam etmem gerekebilir, kalkıyorum ayağa, takıyorum kulaklığımı, bir adım ileri bir adım daha. Soruyorum neden yaşıyoruz diye, cevap yok, kim için yaşıyoruz diyorum gülmeye başlıyorlar, bir anlamı var mı diyorum, sen var mısın diyorlar, susuyorum, bir şeyleri sürdürme hevesimi kaybedeli uzun zaman oldu, yürüyorum ve düşünüyorum sadece, insan diyorum, insan hayatına bir anlam bulamıyor çoğu zaman, dönüp dolaşıyor hep aynı yokuşun etrafında ardının boş olduğunu bilmeden, gözler kör… ölümü düşünüyorum, bir anlamı olmalı diyorum, yaşamak için bir anlam yoksa bile ölümde olmalı, evet ben tamamladım kendimi, benim yolum bitti diyebilmeli insan, bilmiyorum, eksiklerin farkındayım, hiç tamamlayamadım…
Tanrı’yı düşünüyorum şimdi, oturmuşum kumların üzerine, gözlerim kısılı, biraz buruk, biraz utangaç bir gülümseme sarmış dudaklarımı, saçlarımı savuruyor rüzgar, kum taneleri ellerimin arasından kayıp gidiyor, oturmuşum düşünüyorum işte. Aklıma geliyor şarkının sözleri; “Düşersin, bir güce sığınırsın…” Sürüklenmekten yorulmuşum sanki, yolum yok, yönüm yok, başlangıcımı yok saymışım, bitişler çoktan anlamını yitirmiş zaten, dönüp durmuşum kıyıda köşede. Zamanı düşünmüşüm biraz, geçmişe saplanıp kalmış aşkları, hiç gidilmeyecek olsa da görülmesi gereken o yerleri ve bir de ölümü, yirmi yaşında, herkes gibi, herkesten biraz fazla. Anlamsızlaştıkça kaybolmuş, kayboldukça anlamsızlaşmışım, fikirlerim kuru birer gürültüden ibaret şimdi. Şimdi oturmuşum, dudaklarım kıvrılmış hafif yukarı, inceden bir tebessüm almış götürmüş beni, umudu düşünüyorum, kelimenin ardındaki şeyi, aradığım şeyi, korktuğum şeyi ve bambaşka olmasını dilediğim pek çok şeyi, uzaklaştım iyice…
Kafamın içinde yanıp sönüyor birer birer rengarenk ışıklar, kum saatini tersine çevirmeye az kalmış, telaşlanıyorum, ayaklanıyor kelimeler, orda burda kaba saba adamlar, ipe sapa gelmez maviler, ihtimaller ve heyecanlar, nostaljik şarkılar yeni lisanlar edinmiş kendilerine, dans ediyorlar, gülüp eğleniyorlar, her renkten, her yaştan, her şehirden gelmişler sanki, bir aradalar. Şömineyi yakmışlar, ısınıyorum, derinlerde bir yerden ince bir ses duyuyorum, hafif mırıldanışlar, evet evet orada birileri var, şarkı söylüyorlar kulağıma fısıldarmışçasına… ışıkları tamamen kapattılar … Şimdi hiçliğin gri duvarlarına bakıp kendimi sorgulama vakti, az sonra kırmızı ceketli kız haykıracak, çıkıp gelecek tenha sokaklardan bir adam, mavi beresini giyecek çocuk, benekli atkısını saracak boynuna, annesine bakınıp yürümeye başlayacak, sonsuza kadar içinde kapana kısıldığım bir döngü yeniden başlayacak, ben yeniden başlayacağım, sonunu bildiğim bir fındıkkıran balesi gibi ilerleyecek her şey, evet evet yeniden başlıyorum bir anlam arayışına, tutunmayı seçtiğim sözlere bakıyorum, altlarını çizdiğim sayfalara, duvardaki posterlere, az ötedeki kar küresine, kum saatine, bileğimdeki iplere, bir kahve kupasına belki, belki orada…
Bir şeyler düşünüyorum gene, şimdi ciddileşti yüz hatlarım, gergin dudaklarım, donuk bakışlarım, hayatı düşünüyorum, hayatın tutarsızlığını, nedensizliğini, adaletsizliğini, korkaklığını. Bilmem neden göğsüm sıkışıyor, hayal kırıklıklarım aklıma geliyor, her şeyi neden geride bıraktığım, neden baştan başladığım, her şeyin anlamını yitirmesine sebep olan şeyler.. O anlamsızlıktan çıkabildim mi tam olarak, bilemiyorum, doğru yerde miyim, ondan da emin değilim. Belki de sadece gitmeliyim…