Yaşadığımız bazı olayların uyandırdığı çağrışımlarla geçmişe yapılan yolculuklar zaman zaman anılarımıza dönme ihtiyacımızı ortaya çıkarır. Anlatmak ya da yazmak için hatırlamaya çalışmak yılların derinliğinde sektirdiğimiz taşlar gibidir. Birbirinden uzak yerler anlar olaylar yüzler çoktan belleğin derinliklerinde kaybolmuş gitmiş hiçbir zaman çıkmayacak kör kuyularda kalmıştır. Ama bazen çıkmak için kalemin ördüğü ağa, bazen bir fotoğrafa, bazen bir kitaba takılır.
Zihnimizde hiçbir görüntüsü kalmamış şeyleri hatırlayamayız ama bazen bir iz, bir imge ne bileyim bir şeyler onları kör kuyunun derinliğinden çıkarıp netleştirir. Yazmakta bunu kolaylaştırır.( kalemin sihirli gücü bu olsa gerek.) Yazı, fotoğraf gibi hafızaya yardım eder, geçmişin sandığında biriktirdiğimiz anıları ortaya çıkarır. Bernard Russell hafıza bir görüntü ister diyor. Toplumlar için de görüntüyü edebiyat veriyor biriktirdiği hikayelerle..
Evde kaldığımız daha fazla okumaya vakit ayırdığımız bu günlerde ne çok okunası hikaye olduğunu görmenin dehşeti bir tarafa geleceğe de kötü hikayeler bırakıyoruz.
Hikaye deyince Eduardo Galeano’nun Hikaye Avcısı kitabını hatırlamak gerek. Toplumların hafıza tarihi gibi kaleme aldığı eserinde, her bir hikaye toplumsal masamızda sorgulanmak üzere yerini alıyor. Yaşadığımız salgın bitince, 1970 de yaşanan Hong Kong gribi gibi (haftada 2850 kişinin öldüğü) hafızalarımızın derinliğinde kaybolacak tüm yaşanılanlar. Ama yazarlar sayesinde tekrar tekrar geçmiş hatırlatılacak. İşte tam burada ölmeden bize bıraktığı hikayelerle Galeano’ya dalalım biraz.
Kendi yaşadığı dünyayı bir gazeteci kimliği ile aydınlatan yazar birçok hikayesi ile bizim belleklerimizi zorluyor. Hayatı irdelemek, varoluş amacını sorgulamak herkesin yapacağı bir şey olmasa da corona günlerinde aslında her zaman var olan ama şimdi ensemizde daha da hissettiğimiz ölüm korkusuyla hayat muhasebe defterimizi tutuyoruz. Burada da geçmişin derinliklerinde kalan hikayeler bizim nasıl bu hale geldiğimizi sorgulatıyor ister istemez.
Urugaylı yazar 2015 te ölümünden önce yazdığı Karalamalar adını verdiği bu eserin basımını görememiş. Yazarın gazeteci kimliği gözlem yeteneği ve duyarlılığı tüm eserlerinde olduğu gibi bu eserinde de hissediliyor. Topladığı ve derlediği hikayelerin yer aldığı bu eser onun ölümünden sonra yayımlandığı için son kısımlarına yazarın anılarından oluşan bölümlere de yer verilmiş. Her zaman mütevazı bir kişiliğe sahip olan toplumsal olaylara bakışı politik çizgisiyle Latin Amerika edebiyatında önemli bir yer edinmiş olan yazar; eşitsizliğin, şiddetin, adaletsizliğin yükünü çeken hikayeleriyle toplumsal hafızamızı canlı tutmaya çalışıyor.
2013 Mayısında Guatemala tarihinde ilk kez bir yerli yok edici soykırım cezasına çarptırıldı. Alışılmadık bir mahkeme onu seksen yıl hapse mahkum etti.
General Rios Montt, Maya yerlileri katliamında uzmanlaşmış bir askeri diktatörler serisinin sondan bir önceki mensubuydu. Hükümden kısa bir süre sonra bir deprem yaşandı. Tüm katledilenlerin anası toprak sarsıldı. Öfkeden sarsılıyordu. Olacak olanın olacağını biliyordu. Celladın mahkumiyeti en yüksek mahkeme tarafından ertelendi. Bu alışıldık yanına kar kalma durumu karşısında toprak öfkeyle ayaklanmıştı.
Evet, biz de yaptığımız yanımıza kar kalır zannettik yıllarca. Bozduğumuz doğanın dengesi bumerang gibi bizim dengemizi bozmaya başladı. Bugün yaşadığımız süreç bunlardan ders almamızı sağlayacak mı pek emin değilim.( 1970 deki Hong Kong gribinden bu yana ya da Çernobil faciası, depremler, savaşlar… düşününce )
Son günlerde şehirlere inen hayvanlar, denizlerde görülen yunuslar bizim evde kalmamızı fırsata dönüştürdüler. Bu bize müdahalede bulunmadığımız da doğanın tekrar döngüsü için çabaladığını göstermiyor mu? Yarattığımız savaşlar kıyımlar birbirimize olan tahammülsüzlüklerimizle bozduğumuz doğa. Galeano’nun hikayesindeki gibi toprağı çıldırtmadı ama bir çıldıran var ve bizi yok etmek istiyor.
Bitecek bu günler ama yarını yeniden inşa emek, tüm yaptıklarımızdan ders çıkarmak için evde kaldığımız bu günlerde daha fazla okuyarak hafızamızı canlandırmak zorundayız. Eduardo Galeano Hikâye Avcısı kitabıyla, bizim avcı mı yoksa av mı olduğumuzu düşünme fırsatı sağlıyor; John Berger’in tanımıyla dünyanın vicdanını ellerimizin arasına bırakıyor. Bize ise elimize aldığımız bu vicdanla ne yapacağımızı kara kara düşünmek kalıyor.(tabi düşünebilenler için )
Hikâye Avcısı, Eduardo Galeano, Sel Yayıncılık