Öyle biryer hayal ettim ki ; insanlarından hayvanlarına kadar , soluduğun havadan içtiğin suya ve baktığında hissettiklerinden , doğal kokusuna dek tam anlamıyla gerçek bir uyum içerisinde olan sanki ” Atlantis ” diyebileceğim bir ütopya . Ait olduğumuz yer diyorum oraya . Bu dünyada ki insanlardan ortalama 4 tanesinden 1 tanesinin ” ruh insan ” olduğu gerçeğini ele alırsak ve buna gizli dünya tarihinin bilinenden onlarca kat daha fazla uzunlukta olduğu gerçeğini katarsak , son olarak ta ütopyada ki yerde yaşayan insanların olumsuz özellik taşımadığını hatırlarsak , o zaman bu dünyayı yaşanmaz hale getiren varlık türünün ” insan ” olduğunu anlama yolunda emin bir adım atmış oluruz . Kim bilir bilmediğimiz yerlerde , hayalini bile kuramadığımız ne fevkalade cennetler vardır . En güzel yer yada yerleri tasavvur etmeden önce şu dünyada hatta türkiyede ki çoğunluğu oluşturan kötü yerleri anlamak gerektiğini düşünüyorum . Sebebi nedendir bilinmez kötü yerler , özellikle türkiye de olmak üzere iyi yerlerden her zaman için daha fazla gibi duruyor . Belki de insan denen mahlukatın çoğu kötü sınıfına girdiğinden yada en azından türkiye ortadoğu toplumunda insanların ne mal oldukları belli olduğu için , kötü yerlerin sayısının iyi yerlerden fazla olmasına şaşılacak birşey yok . İnsanlar sayesinde oralar kötü oluyor . Heryeri saran insan kokusu , insan sesi , insan görüntüsü …Heryerdeki menfaate dayalı insan ilişkileri , nefretlik insan konuşmaları ve insanları görmek , onların gözlerinde ki bakıştan yola çıkarak ne olduklarını – içlerinde neyi sakladıklarını anlamak …Bu gerçekleşirken ister istemez oluyorsa , yani bundan kaçış yoksa o halde mecburen insanlara duyulan güvende bitiyor , onların aralarında bulunma / yaşama isteği de kalmıyor . Bunun yerine onların arasında işkence çeken benim yada benim gibi olan azınlık grup ( dünyaya dağılmış – birbirinden ayrı halde ) , kendileri için kabul edilebilir bir yaşam alanına ihtiyaç duyar doğal olarak ve bunu oluşturabilip oluşturamamasına bağlı şekilde de düşünce ve duyguları o kimselerin geleceğini oluşturur . Çoğu zaman böyle yaşanabilir biryer bulmak hakikaten zordur . Çünki birbirine benzeyen insanlar bu ülkenin hemen hemen her köşesini , her tarafını doldurmuş / işgal etmiş durumdalar . ” En güzel yer ” gibi bir alan bulunabilse dahi zor zahmet ; bu yerin bozulmuş / tahrip edilmiş veya insan sürüleri tarafından sadece uzaktan görünebilen dış güzelliğinin kalmış olduğu gözlemlenir . Ortadoğu ülkesi türkiyeden başka biryere henüz gitme imkanım ne yazık ki oluşmadığı için , batı dünyası ile ilgili güzellikleri uzaktan aldığımız haberlerden , medyadan , teknolojiden ve benzeri şekilde elde ediyoruz . Ancak burasının neden bu denli yaşanamaz olduğunun sebeplerine kısaca değinecek olursak ; fitne fesat , kıskanç , cahilce şekilde gelenekçi , gösteriş budalası , sonradan görme yada öyle olmaya müsait , zorbalığa / zorbalara saygı duyan , para için her türlü pisliği yapan , ikili ilişkilerde üstünlük takıntısı / saplantısı olan ve daha nice özellikleri içerisinde barındıran medeniyet – kültür seviyesi olarak batının en az 50 sene gerisinde kalmış olmasından kaynaklanıyor bana sorsanız . Ortadoğu halkının eğlenme şekli , eğlenceden anladığına bakacak olsak o bile alt kültür ürünü / aşağı seviye takıntılardan – saplantılardan oluşuyor . Buna örnek ; yüzyıllardan beri süregelen saçma sapan anadolu kültürü yada ( çingene / roman şarkıları ) denen iğrenç sesleri açıp hiçbir sanatsal albenisi olmayacak şekilde düğünlerde dans etmek , tabi buna dans denirse ( tepinmek yada oynamak ) , askerlik yapma hevesi ( hatta askere giderken de bu kötü şarkılar eşliğinde tepinmek / oynamak ) ve bunun gelenek – adet olduğundan söz etmek , ayrıca ” askerlik ” kavramına kutsal anlamlar yüklemek ( peygamber ocağı vb..vs..) gibi düzinelerce , batının fersahlarca gerisinde olunduğunu gösterecek sebepler çoğaltılabilir . Mesela bu ülkede güzel bir yer bulmak zor demiştim . Şimdi iyice ileri giderek dürüst olayım ve bu ülkede güzel yaşanabilir biryer bulmanın imkansız olduğunu ifade edeyim . Birbirine düşman ama aralarında iletişim kurabilen birsürü uç noktalara ayrılmış , ideolojik – ırksal – yaşam şekli – coğrafyanın getirdiği değişiklikler bakımından farklılıklar göstermesine rağmen , herhangibir olağanüstü durumda bir hayvan sürüsü gibi hareket etme kabiliyetine sahip ortadoğu halkı esasında birbirinden haz etmesede özlerinde benzer olduklarından ; futbol – terör – dış savaş tehdidi – ufak çaplı bölgesel yada yerel olaylar veya dış dünyadan gelen bir eleştiri halinde birlik olma potansiyeline sahiptir . Bu birlik sizi yanıltmasın çünki tarih boyunca kurdukları birlik hep geçici olmuştur ve kısa süre devam ettikten sonra yine kendilerinden olanlar tarafından sona erdirilmiştir . Buna bir sebepte ortadoğunun bu ne olduğu belirsiz karma / asimile / dejenerasyona uğramış halkında taa ötelerden beri gelen bir ” başı çekme – hükümranlık – dikte etme ) özelliğinin bulunmasıdır . Kendi içlerinde hiç durmadan kaynayan bu üçüncü dünya halkının insanları , kendileri gibi olmayanlara yaftalar takıp iftira atar gibi konuşmayı da adet olarak bellemiştir . Ama böyle yaparken , bunu yaptıklarının farkında değillerdir . Normal halleri budur çünki , bu tarz davranış biçimleri onların sırdan halidir nihayetinde . Anlaşılabiliyor ki doğduğumdan şuana kadar içlerinde yaşamaya maruz kaldığım bu insaların ülkesi sayesinde , neyin yanlış olduğunu , nasıl olmaması gerektiğini , sabretmenin değerini , yalnızlığın ne kadar pahabiçilmez bir hazine olduğunu , insanlardan olabildiğince uzak durulmasının önemini , kötülüklere karşılık verilmeyeceğini , onlara uyum sağlamamanın insani bir gereklilik olduğunu ve bunlara benzer birsürü dersi anlamış / öğrenmiş bulunmaktayım . Kısaca bahsetmek istediğim bir eleştiri unsuru daha var ki bunun neden böyle olduğunu anlamakta gerçekten zorluk çekiyorum . Evlilik veya evlilik öncesi filört etmek yada karşı cinsten iki kişi arasında ki ilişkinin bu üçüncü dünya ülkesinde neden bu kadar farklı olduğu , asla batı dünyası gibi olmadığı muhtemelen olamayacağı konusudur . Mesela bir kişi bir başkasından hoşlanıyor bu saçma yerde . Hernedendir bilinmez , her zaman için bu 2 kişiden 1 tanesi kendini ağırdan almaya ” sanki hoşlanmıyormuş ” gibi davranmaya veya ilginç şekilde rehavete kapılıp tabiri caizse şımarmaya başlıyor . Bir başka örnek ; 2 kişi evlenecek diyelim . Bu asla batı dünyasında ki gibi olmuyor . Bu insanlar zenginde olsa fakirde yada orta gelirlide olsalar çok büyük paralara mal olacak düğünler yapma gereği duyuyorlar . Ama unutulmamalıdır ki bu düğünlerin öncesi ve sonrasında da muazzam paralar harcamayı gereklilik olarak görüyorlar . Sebebi ise insan aklının almayacağı türden . ” Başkası yapıyor , o halde bizde yaparız , yapmamız gerekiyor ” gibi …Burdan da ortaya çıkıyorki bu toplumun genlerine kromozonlarına kadar işlemiş bir ” aşağılık kompleksi ” var ne yazık ki . Üzülecek birşeyde yok , bunu kendilerine kendileri yapıyorlar . Onlar için bu tarz şeyler hayati önem arz ediyor uzun zamandır . En basitinden son bir örneğe bakacak olursak , bir yaşanmışlık hayal edelim yada ihtimal …Arkadaşlık veya komşuluk ilişkilerinde ki yobazlıkları ele almak istiyorum . Komşuların birbirleri hakkında hiç bitmeyen dedikodular yapmaları ama aynı zamanda bunun günah olduğunu belirten ” islam ” dinine mensup olmaları . Namuslu olmak yada olmamak kavramlarının türkiyede oldukça esnek olması , aşırı önem arz etmesi ( halkın anlayışında ) fakat insanların nezdinde esasında bu konuda hiçbir sorun olmaması , yani çoğu kimsenin kendini ” namuslu ” sayması ama bu konudaki gösterdikleri esnekliği ( toplum olarak ) hiçe saymaları yada bunun bile gelenekselleşmesi . Arkadaşlıktan anlaşılan şeyin , ” iyi anlaşmak , hatta sürekli iyi anlaşmak , eğlenmek , kahkaha atmak ” olarak hemen hemen her yaş grubu tarafından benimsenmesi , ama her nedense tek bir yada 2 hata olarak görülen yanlıştan sonra arkadaşlıktan geriye birşey kalmaması , dertleşmenin bile menfaate / çıkara uygun yapılması , dert bittiğinde arkadaşlığında bittiği durumlardan ortaya çıkmaktadır . Görülüyor ki ” dünyanın en güzel yeri ” olmak şöyle dursun , kötülüğünü sözlerle bile ifade etmekte güçlük çektiğimiz bu üçüncü dünya ülkesi ortadoğu toplumu asla ve asla yaşanabilir biryer olacak gibi durmuyor ve İsa Mesihi yaratan Yüce Tanrı dan isteğim / duam , burdan olabildiğince çabuk şekilde kalıcı olarak batıya gitmektir .
Batı da öyle güzel yerler var ki , tarihi dokunun yüzyıllarca korunduğu , çarpık kentleşmenin olmadığı ( en ufak köylere kadar ) , insanların kurallara uyduğu / insan halklarının önemsendiği , milletin birbirinin kuyusunu kazmaya çalışmadığı , samimiyetin suyunun çıkarılmadığı , saygının ön planda olduğu , gerçek sanatın ve sanatçıların yetiştiği …kısacası sokağa çıkıp nefes alıp şöyle bir etrafa baktığında insan gibi yaşadığını hissettiğin ve etrafındakilerinde insan olduğunu anladığın , sokakta kimsenin bağırmadığı , caddelelerde kimsenin yere tükürmediği , inanç özgürlüğünün insan canı kadar değerli olduğu ve korunduğu yerdir ” BATI DÜNYASI ” . Eğitim sistemleri bozuk olmadığı için , birbirlerine karşı empati yapabildikleri için bu insan fıtratına uygun sistemlerinin devamlılığını en azından 100 yıldır sağlıyorlar başarılı bir şekilde . Burdakiler de ” kedinin uzanamaycağı ciğere laf atması ” misali hala daha , onların bizi kıskandığını , yada orada maneviyat olmadığını , onların bizi yıkmak ( zarar vermek ) istediğini düşünmeye devam etsin . Beyinleri daha fazlasını almıyor , havadan mı sudan mı bilinmez . Batı dünyası , türkiye denen üçüncü dünya ülkesinin ortadoğulu toplumuna gülmeye / alay etmeye dahi tenezzül etmez . Aklıma getirmemeye çalışıyorum ” cennet vatan – taşı toprağı altın – islamın son kalesi – yada osmanlı torunu ” gibi lanet yalanları …İsa Mesih geldiğinde bile onu anlayamayacak , onu çarmıha gerenler den pek bir farkı olmayan türkiye insanları zaten o henüz 2. ciye gelmediği halde onun gelişine hazır değiller . Herkes hakettiğini bulur , buluyor ve bulacak . Amen …Mesih İsa nın adıyla .