Gezegenimizin sorunları bir değil ki… Gerçekten de orta vadede hem dünya vatandaşlarını hem de ülkemiz vatandaşlarını bekleyen sorunlar manzumesi var: Enerji sorunu, temiz hava soluma hakkı, ekilebilir tarım alanlarının kıtlığı, temiz su, yenilebilinir enerji sorunsalı, gitgide kıtlaşacak ve bazı tekellerde toplanacak gıda sorunu…
Gerçekten de gezegenimizin ciddi sorunları var: Her şeyden önce dünyada kaynakların dengesiz ve eşitsiz dağılımından ötürü, özellikle kapitalist sistemin üretmeye ve yok etmeye göre programlanmış işleyiş prensibi, kıt kaynakların, dünyayı habis emelleri adına yönlendirmeyi amaçlayan ellerde daha da kıtlaşmasına neden olmakta.
Bugün dünyanın en öncelikli sorunu, yeterli ve dengeli beslenebilmek için uygun gıda kombinasyonunun tedarikidir. Amerika ve Batı Avrupa uygarlığının haddinden fazla beslenmesi, sağlık sorunu olarak kabul edilen obeziteye neden olabilmekteyken…
Dünyanın görece daha talihsiz bölgelerinde yaşayan insan yığınları, tabiri caizse “bir lokma ekmeğe” muhtaç durumda/duruma getirildiler. Dünya ekonomisindeki dengesiz büyüme, reel ekonomiye dayanmayan ekonomik ilişkilerin artık üretim ekonomisinin yerine geçmesi, kağıttan kağıt kazanma-para ekonomisi- anlayışının dünyanın gelişmiş ülkelerini defalarca krizlere sürüklemesine rağmen akıllanılamaması, sürdürülen ekonomik dengenin “istikrarını” tepetaklak aşağıya çekebilecek potansiyele sahiptir.
Gerçekten de ilerleyen dönemlerde insanlığın sınavı ağır olacak. Her şeyden önce doğaya karşı çok duyarsızız. Hayat damarımız olan doğal kaynakları tüketmekte, israf etmekte, yok etmekte insan türünün üzerinde bir başka türlünün olduğunu düşünmek, safdilliktir. Kayıtsızlık, duyarsızlık, adamsendecilik, vurdumduymazlık, konformizm, sadece doğaya karşı tutumlarımızda öne çıkmıyor ki… Beşeri ilişkilerimiz de, bu bahsettiğim kararmış ruh dünyamızdan etkilenmekte.
Politikacılarımızın gerçekten de önlerinde insanlığın geleceğini belirleyecek sorunlar silsilesi bulunmakta. Bugünün politika anlayışı ve araçları, geçmişe kıyasla daha ileri seviyelerde olmasına rağmen, siyasetçilerin yapıcı ve onarıcı bir anlayıştan uzaklaşmaları, daha çok “öteki” üzerinden bir siyaset izlemeleri, kendi dünya görüşlerini diğerlerine belletme çabaları, hem yerelde hem de küresel ölçekte insanların daha müreffeh ve barışçıl bir ortamda yaşamalarına engel olarak gözükmekte.
Dünyamız ve onların sakinleri 20.yüzyıl ile 21.yüzyıl içinde gerçekten de kederli bir yaşam sürdü. Neredeyse insanlığı yıkıma götürecek “savaşlara” tanıklık edildi. İnsanların yaşamları, aklı melaikelerini yitirmiş çılgın siyasetçiler tarafından ellerinden alındı. Bu bağlamda geçmişe göre daha ileri bir düzeyde uygarlık inşa etmemize rağmen, ilkel dönem uygarlık insanlarının sergileyebileceği davranışları yapmaktan da geri kalmıyoruz.
Doğada bulunan türlü türlü canlılara çektirdiğimiz eziyetler, zulümler, onların nesillerini neredeyse yok edecek hâle getirmemiz, tahripkâr bir histeriyle etrafa doymak bilmeyen bir canavar gibi saldırmamız… Gerçekten de şu içinde yaşadığımız cennet bahçesi dünyayı, kendi ellerimizle çekilemez duruma getirdik. İnsanlığımızı, ilerleyen dönemlerde yitirmeye devam ettiğimiz sürece de, evrenin bizlere sunduğu nimetlerden mahrum olmaya, kendimize, birbirimize hatta doğaya “yabancılaşmaya” başlayacağımızı ikrar etmek, hayal ürünü olmasa gerek.