‘ Adamın sol yanağında Nike amblemi şeklinde bir yara İzi
vardı. Mr. Nike siyah bir takım elbise giymiş ve yemin ederim
papyon takmıştı.’
Giriş cümlesiyle başlamış bir romandan bahsediyoruz. Murat Menteşin yazarlık alanına dair yeni bir tür katmış bu eserinde. Nuh Tufan, İbrahim Kurban, Rıza Silahlıpoda, Umur Samaz, Su Samaz, Habip Hobo, Ferruh Ferman, Dilara Dilemma…
Bu kitabı okumamdaki en büyük etken çevremdeki herkesin Murat Menteş’i okuyup kitapları hakkında yorumlar yaparken benim bu konuda hiçbir fikrimin olmamasıydı. Özellikle bu kitabı hakkında çok güzel eleştiriler duyduğum için ilk olarak bu kitaptan başlayıp bu büyük yazara saygımı sunmak istedim. Gerçekten ne kadar büyük bir yazar olduğunu onu tanımamaktaki cahilliğime söverek öğrenmek acı bir tecrübe oldu benim açımdan. Kitap dedikleri kadar şaşırtıcı, yok artık, süper, inanılmaz kelimelerinin anlamlarını bana TDK’den sonra ikinci kere gösterdi.bir okurun hayatında şüpheyle başladığı bir kitabın bir müddet sonra tiryakisi olacağını farkettiği bazı anlar vardır. işte o anları yaşattıran bir kitap bu. çay suyunun kaynayıp kaynamadığını kontrol etmeye giderken bile okumaya devam ettirebilecek enteresanlık, merak uyandırıcılık ve keyif vericilikte bir kitap.İtiraf etmeliyim ki, aziz okur, benim ömrüm, her birini gebertmek istediğim insanlarla aramdaki buzdağlarını eritmeye çalışmakla geçiyor. Mesela zenginlerden nefret ediyorum, ne yapayım, elimde değil. O restoran sürüngenleri, fiyaka kumkumaları, yapmacık kasvetin mıymıntı bekçileri, ticari bir şiveyle konuşan zehirli papağanlar, hileli bir neşe içinde geviş getiren bunak vampirler, modanın ipiyle kuyuya inen kibirli cambazlar, tatile gebe fırlamalar, alaturka bir sadizmle zıvanadan çıkanlar, alafranga bir mazoşizmle yılışıklaşanlar… Hepsine teker teker Kolombiya kravatı takmak istiyorum!
[Kolombiya kravatı: Meksika mafyasının uyguladığı bir cezalandırma biçimi: Kurbanın gırtlağına bir delik açılır ve dili bu delikten sarkıtılır.]
Gerçi zamanla esnekleştim. Ulaşılması ve vazgeçilmesi en zor nimetin sükunet olduğunu anladım galiba. Tamam, zenginlere merhamet duyacak kadar güçlü değilim hâlâ, fakat sayıların artışındaki boşunalığın eşiğini görebiliyorum. İbrahim Kurban’dan öğrendiğim kadarıyla, yeşil banknotlar kamuflajdan başka bir şeye yaramıyor. Aptallığı, beceriksizliği, acizliği, yalnızlığı kamufle ediyorlar… Ayrıca, yetimlik zaman aşımına uğramaz, haddizatında yetim olmayanlar da yetimliğe doğru seyreder. Yani kimsesizlik, kimsenin tekelinde değildir. Kainat ve tarihin bekleme salonunda biraz soluklanıyoruz, çoğunlukla da adımız anonslanmadan kainata ve tarihe gömülüyoruz…”
Kısacası, Murat Menteş topu almış, orta yuvarlağa doğru ilerliyor, ama gol olup olmaması umrunda değil. Mesele top oynamak çünkü. Öyle yazmış. Büyük edebiyat yapacağım yerine azıcık yazıp eğleneyim diyen yazar olur mu? Olurmuş. Peki atmasyonlarla kendini okutan kitap olur mu? Olurmuş.
Yeşil banknotlar kamuflajdan başka bir işe yaramıyor: Aptallığı, beceriksizliği, acizliği, yalnızlığı kamufle ediyorlar…