DOĞUM GÜNLERİ KUTLANMALI MI?

Fotoğraf sahibi: Andrea Piacquadio (@Andrea Piacquadio on Pexels)

Doğum günü olan arkadaşlarımızı, yakınlarımızı kutluyoruz da, hiç düşünüyor muyuz? Doğan kişi neden kutlanır? Kutlanacak ne yapmıştır? Doğmak bir marifet midir? Neden doğanı kutluyoruz? Aslında onu dünyaya getiren annenin anneliği kutlanmaz mı? 

Ya da “iyi ki doğdun da bizim hayatımızda yer aldın” türünde bir sevinç gösterisi midir doğum günleri?

Dünyaya gözlerini açmış olmanın her yıl,  hediyelerle kutlanması mı lazım?  Neden hediye alınıyor? “sen alamazsın diye ben aldım” anlamında değildir herhalde.  “İyi ki annen seni doğurmuş da sen de bizim hayatımıza ortak olmuşsun. Bu mutluluğu sana hediyeler vererek paylaşmak istiyoruz.  Hayatımızda olmanı, hediye vererek kutluyoruz” anlamı mı taşır doğum günü hediyeleri?

Peki, biz gerçekten de  ‘iyi ki doğmuş muyuz?”   Bu dünyaya gelmek gerçekten çok mu güzel?  Ya da güzel olan çocukluk mu? Anne baba sorumluluğu altında, dünyanın ve insanların kötü yanlarını bilmeden, oyun oynayarak, evimizin güvenli ortamında büyümek mi güzel olan kısım?  Yaşları en fazla beşe kadar olan çocuklara sorsak “doğduğunuz için mutlu musunuz?” diye, herhalde mutlu olduklarını söylerler.  Oyunlar oynarken, sorumluluklar üstlenmemişken, çalışmaları gerekmezken, insanların çirkin yüzlerine şahit olmamışken doğmuş olmak ve doğum günleri kutlamak güzeldir.

Ben artık doğum günü kutlamak istemediğimi söyleyince “ Aaaa. Niye?” diyorlar.  Doğmak değil belki ama bu yaşa kadar gelebilmiş olmak güzel tabi.  Çok şükür yarım asırı geride bırakabildim.  Bu yaşa kadar gelemeyenler var.  Bu zamana kadar öyle çooook büyük acılar yaşadım mı? Yaşadım.  İyi bir insan olmak için yaşarken, çok defa aldandım, kandım, yanıldım, kazıklar yedim.  Hepsini kitap yapıp yazdım.  “Söz uçar, yazı kalır” dedim. Belki başka insanlara ders olur diye yazdım ama  olmadı. Çünkü okumuyorlar.  Artık herkes bildiğini okurken kitap okuyan kalmadı!

Çocukların doğumgünleri kutlanmalı. Buna katılırım. İyi ki hayatımıza katılmışlar diye, onları dünyaya geldiklerine pişman olmamaları için güzellikle bu yaşama katabiliriz. Ama bir yaştan sonra doğum  günü kutlamak, yaşlandığını ima etmek gibi oluyor.  Ya da “bak ne kadar çok sene yaşadın” der gibi sanki.   Çok sene yaşamış olmak çok mu güzel?

Kitaplarımda da yazmıştım bir bölümde “İyi ki doğdum mu acaba?” demiştim.  Siz iyi ki doğmuş  musunuz?  Doğduğunuz ve bu dünyaya geldiğiniz için mutlu musunuz?

Kutlanacak olan kısım belki de bunca yıl dünyada kalabilmiş olmaktır.  Yaşamak zor. Acı verici. Sınavlarla dolu.  Tam mutlu olduğunuzu düşünürken, size başka bir yaşam sınavı sunuyor.  Hiçbir şey  tam olarak kusursuz, huzur verici ve mutlu bir şekilde yaşanmıyor. Hep bir şeylerin mücadelesi içinde geçiyor yaşlar.  Yaşlanınca da güçsüz, umutsuz,  eksik, sevdiklerini kaybetmiş ve düşüncelere dalmış halde oturup, geçmişe bakıyor insan.  “Ben bu yaşa kadar nasıl geldim?” diyor.  Ne çabuk geçti çocukluk ve gençlik. Hep bir telaş ve koşturmaca.

İyi ki doğmuş muyuz acaba? Yaşlanmak ve her geçen yılla ölüme yaklaşmak kutlanmalı mı? Çocukken ya da gençken arkadaşlarla bir arada mutlu olunacak bir gün, doğum günleri ama yaşlılıkta değil.  Otuzlardan sonra yaşama bakış açımız değişmeye başlıyor. Dünyada da hayatımızdaki birçok kötü olayla olgunlaşıyoruz. Yaşamdan ders almaya ve ruhumuzu güzelleştirmenin, hayatımızı güzelleştireceğini düşünmeye başlıyoruz. Her geçen günle sonuna geldiğimiz bu hayatta kendimize yapılmasını istemediğimiz şeyleri başka canlılara ve dünyamıza yapmamamız gerektiğini düşünüyoruz. Evren, dünya, doğa, kainat, çevremizde gördüğümüz ya da göremediğimiz o sınırsız yaşam alanının tamamında bir Yaratıcı var ve bizde ondan bir zerreyiz. O halde onun kadar kusursuz ve sevgi dolu, merhametli olabilmek değil midir yaşamın anlamı? Neden bunu düşünerek, böyle yaşayamıyoruz da savaşarak, yakarak, yıkarak “iyi ki doğdum” diyemeyecek insanlara ve tüm canlılara kısacık yaşamı zorlaştırıyoruz?

Her doğanın ve yaratılanın yaşam hakkı vardır.  Her canlı “iyi ki doğdum” diyebilecek yaşam sürebilmeli. Kadınlar, çocuklar, hayvanlar ve ağaçlar.  Yaratanın tüm yarattıkları dünyaya gelişlerini kutlayabilmeli. 

Ben gördüğüm savaşlar, ölümler, hastalıklar, aldatmalar ve izlediğim, okuduğum dünya gerçekleri yüzünden çok üzgünüm. Böyle bir döneme denk gelmiş olmanın kutlanacak bir yanı olmasa da, yaşamdan almam gereken dersleri almış olarak bu dünyaya veda edeceğimi düşünecek olmanın olgunluğu ile bakıyorum hayata. Hepsi bir sınavdı.   Ben yaşadıklarımda kimseye zarar vermedim. Zarar verenler “iyi ki doğmuş” olmamalılar.  Ben ve benim gibiler. “iyi ki doğmuşlar”

Dans Eden Kelimeler
Bale Sanatçısı, yönetmen Kağan Can Odabaşı ile eşi Editör, kitap yazarı Ayşegül Toker Odabaşı olarak yaşadıklarımızı, yaşam denen sahnede karşımıza çıkanları sizlerle paylaşmak istiyoruz.(Böyle diyerek başladık ama maalesef ben Ayşegül, tek başıma sürdürmek zorundayım. Eşim artık bu boyutta değil.)
Subscribe
Bildir
2 Yorum
Beğenilenler
En Yeniler Eskiler
Inline Feedbacks
Tüm yorumları gör
Önceki
BİRİNCİ BÖLÜM: SADECE BİR SERZENİŞ
Sonraki
BEN KÖPEĞİMİ ÖLDÜRMEM

İlginizi Çekebilir

kooplog'dan en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerez (cookie) kullanıyoruz.