Merhaba, bugün doğru meslek seçimi hakkında kendi fikirlerimi sizlere anlatmak istiyorum.
Sizlerin de bildiği üzere ülkemizde prestijli ve hatırı sayılır belli başlı meslekler var. Hatta öyle ki bu meslekler ailelerimiz tarafından bizlere küçüklükten yakıştırılıyor ve hayaller kurulmaya başlanıyor bile.
“Benim oğlum avukat olacak teyzesi.”
“Benim kızım çok iyi doktor olacak amcası.”
Bunlar tabi zararsız ve tatlı hayaller bence. Önemli olan bu hayalleri ne kadar abarttıkları. Demek istediğim şu: Eğer çocuk kendi mesleğini ve kendi isteklerinin farkına varabileceği bir yaşa geldiğinde ona yine de “Avukat olacaksın!”, “Sen şimdi hiçbir şeyin farkında değilsin bize bırak seçimini.” gibi söylemlerde bulunmanın pekte sağlıklı bir olay olmayacağıdır. Çevremde o kadar çok arkadaşımın ailesi ona belki de geleceğini değiştirecek bir seçimde baskı yapıyor ki. Matematikten gram anlamayan bir çocuğu sayısal alanını zorla okutuyorlar. Sonra bu alandan düşük ortalama getirince de suç onun oluyor, onu zorla bu alana sokanların değil.
Doğru meslek seçimini ailemizin, çevremizin, toplumun bize direttiği değil, kendi istediğimiz ve yaparken zevk alacağımızı düşündüğümüz işi seçtiğimizde yaparız. Peki bu neden bu kadar önemli bir kez daha ona değinmek istiyorum. Bu sefer ise doktorluktan örnek vermek istiyorum. İnsanların hayatlarını önemsemeyen ya da sonuna kadar savaş veremeyecek birisinin cerrah olması büyük sıkıntılar yaratmaz mı acaba? Sadece ay başını bekleyen ve birinin haklarını savunmayı önemseyen birisi avukat olursa müvekkilinin haklarını nasıl savunur? Yakup Kiraz’ın da dediği gibi:
“En iyi problem çözeni doktor yaptık
İçinde insan sevgisi var mı diye bakmadık
En iyi ezber yapanı hukukçu yaptık
Kalbinde adalet duygusu var mı diye sormadık
En iyi matematik bileni mühendis yaptık
Kul hakkından korkanını bulmadık.”
Bu saydığım kişiler belki de kendi istedikleri işleri yapınca isimlerini tüm dünyaya duyuracaklar? İnsanlara meslek seçimlerinde baskı yaparak geleceklerini kararttığımızı anlamamız lazım.
Bir insan istemediği bir işe gitmek için sabahın köründe kalkınca söylenmemesi içten bile değil. İsteksiz isteksiz ona söylenen şeyleri yaparken ortaya çıkan verimsiz çalışma, verilen hizmetin kötülüğü… Bu olaylar herkesi etkiliyor dostlar.
Aileler çocuklarının garanti bir işi olsun istiyorlar. Böyle o alanı okuyunca mezun olur olmaz iş sahibi olacakları bir bölüm. Peki o kadar kolay mı? Kolay olmamasının yanı sıra tamamen geri yani eskilerde kalmış bir düşünce. Çok iyi bir üniversiteden mezun olmadıkça kendini geliştirmediğin, etkinliklere katılmadığın ve alanındaki çeşitli kurslardan sertifika almadıkça pekte bir şansımız olacağını sanmıyorum. İşe bile girmek için çok fazla uğraşmamız gereken bir dönemde kimsenin istekleri baskı altına alınmamalı.
Toparlamam gerekirse dostlar, kimse istemediği bir işe girmemeli. Aile ve çevrelere değindim ancak değinmediğim bir konu var: Kendimiz. Bizlerde istemediğimiz işlerde çalışıyoruz. Sizin sebebiniz birazdan yazacağım şey mi bilmiyorum lakin belirli bir çoğunluk bu sebepten dolayı hayalinin işinden vazgeçiyor. Konfor alanını terk edememek ve kendimize güvenmemekten bahsediyorum. Rahatımız kaçacak diye ödümüz kopuyor haksız mıyım? Başarmak için çok uğraşmak lazım ancak buna ne harcayacağımız zamanımız var ne de enerjimiz. Sürekli bahane üretip duruyoruz. “Ben mi yapacağım o işi?”, “Yok kanka o kadarını başaramam ya, şu işe girebilsem yeter.” Böyle düşünüyoruz ardından ise istemediğimiz bir işe girip pazartesi sabahları homurdanarak kalkıyoruz.
Doğru meslek seçimi ve iş hayatında mutluluğun sırrı birbirine bağlı, ikisi de tek bir olaya dayanıyor: Gireceğimiz işi sevmemiz gerek. Ben sürekli seveceğimiz meslek diyorum ancak şöylede bir şey var istediğimiz mesleği seçme şansımız tamamen yok olmuş olabilir. Bu yüzden yazıyı okuyan dostum, kendine birden fazla alanda hobi yarat. Çok yönlü olmaya bak. Seveceğin mesleklerin sayısını arttır, pazartesiye büyük bir sevinçle uyanacağın meslekleri çoğalt.
Bulunduğumuz zaman ve dönemden dolayı belki de senin ilgini çeken hobinin mesleği yoktur ya da maaşı sana yetmiyordur.
“Yapacak bir şey yok. En azından bir işimiz olsun başka fırsatlara bakacağız artık.”
Aslında hâlâ yapacak şeyler var, hem de çok. Yaşadığımız dönem teknoloji dönemi ve neredeyse hepimizin elinin altında teknolojik fırsatlar var. Diyelim ki arkeolojiye ilgi duyuyorsun ve bildiğin üzere arkeoloji, Türkiye için pek de gözde ve meslek imkânı sunan bir alan değil (öyleyse de ben bilmiyorum). Şunu biliyorum ki sadece arkeoloji ile ilgilenen sen değilsin, haksız mıyım? Sosyal medyanın altın çağlarını yaşadığı bu zamanlarda sosyal medyanın nimetlerinden faydalanmayı deneyebilirsiniz mesela. İsterseniz bu süreçte bir işe de girebilirsiniz ama aynı şekilde sosyal medyayla da ilgilenmeniz gerekiyor. Her şeyde olduğu gibi bu da bir hüzün ile sonuçlanabilir ancak aksi yaşanırsa belki de tüm hayatınızı geçindirebilecek bir seviyeye de gelebilirsiniz. Bu konu da bir web sitesi, YouTube kanalı veya TikTok hesabı kurabilirsiniz. Tabii ki bunu seviyorsanız yapmalısınız dostlar.
Sonuç olarak dostlar herkes bile olmasa belli oranda insanın sevdiği işte çalışması hem çalışanlarda ki verimi ve mutluluk oranını artırır hem de bizler kat kat daha iyi hizmetler alabiliriz.
Meslek hayatındaki mutluluğun ve doğru meslek seçiminin sebebi bence bunlardır dostlar. Kendi fikirlerimi belirttim ve bunlar “bence”ler bu yüzden lütfen sanki nesnel bir düşünce belirtmişim gibi yorumlar atmayın. İyi günler dilerim 🙂