“Dizisi çok yasası yok.” Son zamanlarda bu cümleyle sık sık karşılaşır olduk. Belki meslek yasası için ses yükselten psikolog ve psikoloji öğrencilerine belki de psikoloji temalı dizilere sık sık denk gelmişsinizdir. Peki, hiç bu konu hakkında düşündünüz mü? Düşünmeyenler ve denk gelmeyenler için biz birkaç soru soralım: Psikologların meslek yasası olmadığını biliyor muydunuz? Sizce psikologlar için bir meslek yasası gerekli midir? Neden gereklidir ya da neden değildir? Buraya kadar geldiyseniz gelin bu sorular üzerine biraz düşünelim.
Şöyle düşünün bir muayenehaneye kırılmış bacağınızı alçı yaptırmak için gidiyorsunuz, karşınızdaki kişi doktor olduğunu ve sizi tedavi edebileceğini söylüyor fakat kişi tıp fakültesinden mezun değil. Yalnızca kırık çıkık ile ilgili birkaç kitap okumuş. Belki birkaç ay eğitim almış. Bu kişiye kendinizi emanet eder miydiniz? Bacağınızı onun alçıya almasına izin verir miydiniz? Bu örnekte olduğu gibi bir durumla karşılaşırsanız bacağınızın durumu düzelmeyeceği gibi psikoloji okumayan bir psikoloğa giderseniz ruh sağlığınızın da iyileşmesini bekleyemezsiniz.
Özellikle son zamanlarda psikoloji temalı dizilerin artmasıyla psikologlar ve psikoloji bölümü daha da ön plana çıkmaktadır. Belki de hayali psikoloji okuyup insanlara yardım etmek olan öğrencilere her gün bir yenisi daha eklenmektedir. Peki, gerçek de dizilerdeki gibi midir?
Günümüzde hayali psikoloji kazanmak olan bir lise son sınıf öğrencisini ele alalım. Bu öğrenci kendine hedef belirleyecek ve her gün hedefine biraz daha yaklaşmak için çaba harcayacaktır. Hayalini gerçekleştirmek için aylarca gece gündüz ders çalışacaktır. Tercih zamanı geldiğinde büyük bir heyecanla üniversitesini seçecek ve hayallerine giden yola çıkmış olacaktır. O noktadan sonra her şey çok güzel olacaktır çünkü sonuçlar açıklanmış ve okul kazanılmıştır. Üniversite birinci sınıfta o sıralarda gözleri umutla parlayan, öğrenmeye hevesli yolun henüz çok başında fakat yolu tamamlamak için müthiş bir motivasyona sahip öğrenciler oturmaktadır. Peki bu yolda ne gibi zorluklar vardır? İşte bu yazıda bahsedilen konu, uzun yıllardır bu yola çıkmış herkesi ve onların dokunacağı hayatları ilgilendirmektedir.
Elbette her bölümün, her mesleğin kendine göre zorlukları vardır. Fakat burada bahsedilen zorluk aslında olmaması gereken bir durumdur. Bu durum psikologlara ve psikoloji bilimine zarar vermektedir. Psikologlar için bir meslek yasası bulunmadığından bu alan açıkça ihlal edilmektedir. Meslek yasası çıkarılmadığı sürece de ihlal edilmeye devam edilecektir.
Günümüzde lisansı psikoloji olmayan hatta psikoloji ile hiçbir alakası olmayan oldukça çok sayıda klinik psikolog ile karşılaşmanız mümkündür. Bu kişiler farklı bölümlerde lisans eğitimlerini tamamlayıp klinik psikoloji yüksek lisansı yaparak terapi yapmaya başlamaktadır. Fakat bu sağlıklı bir durum değildir. Klinik psikolog olmak için bireylerin üniversitelerin psikoloji lisanslarından mezun olmaları gerekmektedir. Lisans eğitimi boyunca alınan gerek derslerdeki gerekse etkinliklerdeki eğitim yeterli donanıma sahip olabilmek için bir gerekliliktir. Bunun yanında birkaç eğitime katılıp “yaşam koçu” gibi isimler altında danışan kabul eden bireylerin sayısı da oldukça fazladır.
Psikolojinin yaşam koçluğu, aşk doktorluğu ya da özlü sözler ile bir alakası yoktur ve olmamalıdır. Psikoloji bir bilimdir. Psikoloji ile hobi olarak ilgilenenler, sosyal medyada psikoloji ile ilgili çeşitli sözler paylaşanlar, psikoloji temalı kitap okuyanlar, dizi izleyenler ve lisansı psikoloji olmayıp çeşitli eğitimlere, seminerlere katılarak belge toplayanlar psikolog değildir. Psikolog, üniversitelerin 4 yıllık psikoloji lisans eğitiminden mezun olmuş bireylere denilmektedir. Klinik psikolog ise 4 yıllık psikoloji lisans eğitiminin ardından klinik psikoloji yüksek lisansını tamamlayan bireylerin almış olduğu unvan olmalıdır.
Psikologlar ve psikoloji öğrencileri bu zorluğu aşmak için hep birlikte çabalamaktadır. Herkes bu konuda bilinçlendirilmeye çalışılmaktadır. Bir psikoloğa gittiğinde diplomasını soran bireylerin sayısı gün geçtikçe artmaktadır. Fakat bu durum bilinçlenmekle tamamen ortadan kaldırılamaz. Psikologlar için sınırları belirleyen bir meslek yasası şarttır. Meslek yasası çıkmadığı takdirde bu durum giderek artacaktır.
Yukarıda da belirttiğimiz gibi bu durum lisansı psikoloji olan bireyleri ilgilendirdiği kadar halkın her kesimindeki diğer bireyleri de ilgilendirmektedir. Yalnızca birkaç eğitime katılarak, üç beş kitap okuyarak kendini psikolog ilan edenler, kendilerine gelen danışanlara yardımcı olamayacakları gibi onların durumunu kötüleştirme ihtimalleri olduğu da açıktır.
Geçmişte Türk insanı “psikolog, terapi” gibi sözcükleri bugüne oranla pek önemsememiş ya da özel ihtiyaç olarak görmüştür. Fakat özellikle son dönemde oldukça popüler hale gelen dizilerle bu kavramların ekmek, su kadar insani bir ihtiyaç olduğu farkına varılmıştır. Psikoloji “deli bilimi” olmaktan çıkarak normalleştirilmiş ve önemsenen bir alan haline gelmiştir. Bu durumun dezavantajı ise daha bu kadar popüler değilken bile sahte psikologlardan, yaşam koçlarından kendini koruyamayan psikoloji bilimi şu an daha da büyük bir tehdit altındadır.
Son dönemde artan diziler halka seslenerek onların bu konularda fikir edinmesini destekleyen platformlardır. Fakat ne yazık ki sıklıkla terapist-danışan arası etik ihlallere sahne olan bu diziler halkın kafasındaki “terapist, psikolog” imajını yanlış çizebilmektedir. Şimdi de oldukça popüler olan bu dizilerdeki psikolog-terapist rolünü canlandıran karakterlere göz atalım.
Çocuklar Duymasın, Sinan Bey-Meltem Hanım:
İlk hatırladıklarımız biri olan Çocuklar Duymasın dizisindeki Meltem hanımın psikoloğu Sinan Bey ve vazgeçilmez repliği “anlıyorum” du. Ayrıca sürekli “Haluk beyin çocukluğuna inelim” sözüyle halkın kafasında oluşacak kalıp davranışları sergiliyordu. Yine de Meltem karakterinin terapiye giderek günlük sorunlarından bahsetmesi bilinçli anne, eş profilini çizmişti. Böylece izleyiciler, terapinin kendimizi iyi hissetmemiz adına bize yardımcı olduğunu gözlemleme fırsatı bulmuştu.
Fi, Can Manay:
Sözde psikoloğumuz Azra Kohen tarafından kaleme alınmış “Fi” adlı kitap diziye uyarlanmıştı. “Fi” adlı dizide birçok psikolog bulunsa da başkarakter Can Manay adlı sosyopat bir psikologtu. “Neden buradasın, sen kimsin?” gibi replikleriyle ünlü Can Manay kendi kliniği ve bir üniversitede psikoloji dersleri vermesinin yanı sıra en büyük ününü canlı yayında terapi yaparak sağlamaktaydı.
Öncelikle bir terapistin canlı yayında danışanın tüm sırlarını ortaya dökmesi ve bunu bir reyting yarışına alet etmesi etik değildir. Kendi kişisel hayatında da insanları manipüle ederek onlar üzerinde güç sağlıyordu. Hastalarını ve insanları kullanıyor, onlara zarar veriyordu. İşin ilginç tarafı ise Can Manay’ın gerçek bir diplomasının bile olmamasıydı. Tıpkı günümüzde o çok popüler sahte psikologlar, kişisel gelişimciler ve yaşam koçları gibi. Böyle insanlar ünlü birer terapist olmakla kalmayıp, halka seslenen toplumun sesi haline gelebiliyor. Can Manay örneğindeki gibi sahte psikologlar beylik laflarla, kendine has türettiği tavırlarıyla büyük kitlelerce rol model alınıyor ve yanlış yönlendiriliyor.
Dizide Can Manay’ın taktığı gözlük bile halkımızın psikoloji Freud’dur yanılgısını destekler nitelikteydi.
Bir Başkadır, Peri ve Meryem:
Psikolojiyle ilgili olan bir diğer dizi Bir Başkadır. Üzerine çok konuşulan ve Türk toplumunun her kesiminden insanı psikolojik ve sosyolojik olarak yansıtan bir diziydi. Bastırılmış duyguların, farklı kültürlerin, inançların, düşüncelerin ele alınış biçimini yansıtıp aktarıyordu. Dizi Meryem’in psikiyatri Peri’ye terapiye gitmesi üzerinden ilerliyordu. Psikosomatik bayılma nöbetleri geçiren Meryem’in nöbetleri terapiye gitmesiyle sonlanıyordu. Aslında yaptığı çok basitti. Gündelik şeyleri anlatıp, bir birey olduğunun farkına varması Meryem’e iyi geliyordu. Ülkemizde birçok insan bastırılmış duygularının esiri halinde hem ruhsal hem de fiziksel acılar çekiyor. İnsanlar anlatmaktan korktukları için anlatamıyor fakat aynı zamanda anlaşılmak istiyorlar. Yargılanmaktan, eleştirilmekten, aşağılanmaktan, yanlış bir şey söylemekten, bulunduğu toplumun normlarına uymamaktan korkuyorlar. Kendi farklılıklarının, düşüncelerinin değerini anlayamadan… Tüm bunların sağlıklı olarak aktarabilecekleri yer ise bu alanda eğitimli, donanımlı insanlar olmalı.
Daha bu diziler yaygınlaşmadan bile bu alana ait her insan psikolojiyle ilgili çok şey bildiğini sanıyordu. Şimdi dizi izleyenler yanlış yönlendirmelere, etik ihlallere aldırmadan bu dizilerle kendilerini terapist ilan etme yolunda ilerliyor. Bunun önüne geçip, engellenmesi ve bunun gerçekten eğitimini alan kişilerce uygulanması gerekiyor.
İnsan ruh sağlığı hafife alınacak bir mesele değil. Hepimiz büyük sözlerle, genel geçer laflarla özetlenemeyecek kadar biriciğiz. Hayatımızda olup biten olaylara farklı tepkiler veriyoruz ve farklı şekilde başa çıkıyoruz. Eğitimini alan birçok insan bu durumun farkında ve oldukça hassas yaklaşıyor. Zaten talan olmaya bu kadar açık bir alana ipin üzerinde yürürcesine dikkat edilmesi gerekiyor. Fakat maalesef ülkemizde falcı, medyum, homofobik, ırkçı, cinsiyetçi her bakımdan yetersiz insanları ruh sağlığına yarar sağlaması (!) açısından izin veriliyor. Diziler, sosyal medya fenomenleri, youtube kanalları vb. binlerce insan gelişi güzel insan ruh sağlığı üzerinde yorum yapıp yönlendirmeleri yapmayı iş edinmiş durumda…
Fiziksel sağlığını alanında uzman bireylere emanet etme hakkına sahip olan herkesin ruh sağlığını da alanında uzman bireylere emanet etme hakkı vardır. Ruh sağlımız da fiziksel sağlımız kadar önemlidir. Bu yazıyı yazmamızdaki amaç bu konuda bilinçlenen bireylerin sayısının artmasına destek olunmasıdır. Zorluklar elbette olacaktır fakat bunlar karşısında pes edip geri dönmek yerine çok güzel hayallerle çıkılan bu yol tamamlanmalıdır. Psikologlar için meslek yasası çıkana kadar mücadelemiz devam etmelidir. Bu alanın geleceği için bir an önce bir meslek yasası çıkarılmalıdır.