Hepimizin mutlaka takip ettiği diziler olmuştur. Kimi dizileri çok severek takip ederiz, kimi dizleri izlemeye başladığımız anda bırakırız. Acaba bunu bize yaptıran duygularımız mı yoksa mantığımız mı?
Aslında ikiside etkilidir. Kimse bana dizileri zorla izletmiyor. Kendi irademle karar vermişimdir izleyip izlememeye. Yada duygularım ön plana çıkmıştır diziyi beğenip beğenmemde.
Türkiye’de diziler günlük ve haftalık olarak ikiye ayrılıyor. Günlük diziler genelde gündüz kuşağında yayınlanırken, haftalık diziler akşam yayınlanıyor. Haftalık dizilerde özet, reklam ve dizinin yeni bölümüyle beraber 4 saatimiz ziyan olup gidiyor. Şaka gibi deme. Böylesi Bollywood (Hindistan) filmlerin de olmaz. Akşam başlayan dizi bildiğin ertesi gün bitiyor. Bu bile mantığımızla hareket etmediğimizin kanıtı. Dizilere olan bu bağımlılığımız ve merakımız nereden geliyor. Biliyorsunuz diziler sahip olduğu izleyici kitlesini korumak ve artırmak için olağanüstü tanıtımlar, fragmanlar ve bitiş sahneleri tasarlarlar. Bizde sabırsız olduğumuz için dört gözle yeni bölümünü gelmesini bekleriz. Bu da bağımlılığımızın bir gerekçesi. Biz bazen dizilerden kendimize ait kesitler buluruz. Sanki bizi anlatıyor, bizim hayatımıza dokunuyor. Haklılık payımızda var çünkü diziler toplumlardan besleniyor.
Dizlere olan bağımlılığımız neden kaynaklanıyor biliyor musunuz? Boşluk. Biz şu koca dünyada bi boşluk bulamadık kendimize. Ama dizilerde bulduk. O boşluğu ne mi? Yalnızlık, mutsuzluk, can sıkıntısı daha ne arasanız küçük bir tebessüm bile olabilir. Ayrı bir dünya gibi diziler, o dünyayı dışarıdan seyretmek, kah gülüp kah ağlamak istiyoruz. Biz acaba oyuncalara mı ağlıyoruz kendimize mi? o da muamma. Ama izlediğimiz her dizide ya kendimizi görürüz ya da kendimizi orada görmek isteriz. Keşke benliğimizi yansıttığını düşündüğümüz dizi de yaşıyor olsaydık bile deriz. İşte o boşluktan olsa gerek bugün Türkiye dizi sektöründe öncü konumdadır. Reytingleri tavan etmiş durumda. Peki o boşluğu dizilerle doldurmak doğru mudur. Tabii ki de hayır. Neden mi? Yalnızlıktan bahsettik, dedik ki yalnızlık dizileri izlemeye sebep. Acaba biz dizi izlerken yalnızlığımız yok olup gidiyor mu? Gitmiyor dizi bitince kaldığı yerden devam ediyor yalnızlığımız. Dizi bitti, peki onun boşluğunu kim dolduracak, al sana bi boşluk daha. Katlandı mı yalnızlığın. Katlandı. Bu uyku probleminde bir sebebi de gece vakitlere kadar izlediğimiz diziler olmasın? Evet dediğinizi duyar gibiyim Çalışma potansiyelini düşüren bizi hareketsiz yaşama teşvik eden yine bu dizilerdir. Sosyal hayatımıza ket vuran, bizi asosyalleştiren yine bu dizilerdir? Eğer sizde bana katılıyorsanız O zaman çok dizi izlemeyin. Hiç izlemeyin demiyorum kişiliğinize ve hayatınıza olumlu etki yapacak çok güzel ve kaliteli yapımlar da var. Bunları takip edebilirsiniz.
Belki konumuzla alakası yok ama dizi sektörü için şu eleştiride bulunmadan geçmeyeceğim. Neyi mi? İşte bunu
Bir senarist olsaydım dizilerde şunları asla yapmazdım.
- Oyuncu değişikliği, takip ettiğimiz dizilerde aynı karakteri canlandıran farklı oyuncular var. Nedeni bilinmez ama hiç hoş karşılanmayan bir durumdur. Ben yine psikolojimizin etkilediğini düşünüyorum nasıl mı? diye sorarsanız, bana göre biz o karaktere alışıyoruz, seviyoruz, benimsiyoruz belki o karakter için diziyi izliyoruz. Biz farkında değiliz ama o oyuncular hayatımızda öyle yer ediniyor ki bazen hal ve hareketlerimiz, konuşmamız, gülmemiz en küçük mimiklerimiz bile onlara benziyor. Bir karakter bu kadar bizde yer edinmişse doğal olarak gidişi de üzer. Olumsuz etkileniriz. Sevilen karakterin öldürülmesi de buna örnek olabilir. Örneğin Kurtlar Vadisi’nde Süleyman Çakır canlandıran Oktay Kaynarcanın dizideki ölüm yıldönümün sosyal medyada kutlanması. İzleyicinin oyuncu nasıl benimsediği bu örnekte görebiliriz ve gidişini istemediğimizin göstergesidir.
- Dizilerin uzun veya kısa sürmesi, Reyting uğruna güzelim dizileri çekip uzatıyorlar da uzatıyorlar sonra işin suyunu çıkınca da ne yapacaklarını şaşırıp, diziyi final yapıyorlar. Ne olurdu ki tadında bıraksaydın. Ya kısa sürmesine ne demeli bir bölüm oynatılıp devamı gelmeyen diziler var. İzlenmeyen dizinin getirisi olmayınca final yapmak zorunda kalıyorlar. Kimi diziler ise buna ihtiyaç bile duymuyor, bi bakmışsın yayından kalkmış. Kısa süren dizilerde yapılan finaller, reytingleri kadar berbat oluyor.
- Dizilerde zaman kayması, Oldum olası buna da hiç tahammül etmem. Dizi izliyorsunuz 40.bölümdesin başrol oyuncusu bir suç işliyor yada iftiraya uğruyor. 15-20 yıl hapis cezası alıyor. Sonra o hapse giriyor. Hapisten nasıl çıkaracağım diye düşünen senarist yine acımasız çıkar. Bir bölüm veya bir sezon sonra diziyi açıyorsun. Yeni bölümü, altta bir yazı 15 yıl sonra. Sen buradan şunu anla dizide çok şey değişmiştir. Dizi değişir de benim tavrım değişmez mi? Değişir. Buna tahammül etmediğimi söyledim.
Diziler sosyo-ekonomik açıdan çok önemlidir. Turizm sektörünü canlandırır ve ticaret hacmini büyütür. Bu durum ülkenin psikolojisi açından çok iyi. Peki bunu bireye indirgediğimizde ne olur? Bireylerin tutum ve davranışların değişmesine ve yeniden şekillenmesine neden olur. Tutum ve davranışlardaki bu değişim bazen olumlu seyrederken bazen de olumsuz seyredebilir. Örnekle pekiştirecek olursak, herhangi bir dizi de haksızlığa uğramış bir kişi veya grup adalet aramak için her yolu kendine mübah sayar ve önüne geleni kesip, biçer sonrada gizlice götürüp gömer. Oyuncu iyi, yapılanlar kötü. Dizi böyle olunca kişiler de ikilemede kalıyor. Mesela Aşk masum bir duygu iken. Dizilerde çoğu kez ihanetin adı. Yada olumlu bir örnek verelim. Bir dizide görmüştüm. Oyuncumuz evde ne pişiyorsa kokar diye bir tabak komşusuna götürüyor, komşusu da teşekkürünü tabağı doldurarak ediyor. Anlayacağınız dayanışmaya, paylaşmaya birlik ve beraberliğe anlatan dizilerde kişilerde olumlu izler bırakabilir. İşte bu da dizilerin tutum ve davranışlarda etkisi olduğunun kanıtıdır.