Selamlar dostlar. Uzunca bir aradan sonra tekrar sizlerleyim. Umarım keyfiniz yerinde, her şey yolundadır. Bugün sizlere yayınlandığı ilk andan itibaren dikkatleri üzerine çeken, Netflix’in yeni içeriği Wednesday dizisinden bahsedeceğim. Yazımın herhangi bir yerinde spoiler olmayacağından gönül rahatlığıyla okuyabilirsiniz. Hadi buyurun yazıya geçelim.
Yönetmenliğini ve yapımcılığını Tim Burton’ın üstlendiği Wednesday dizisini, karikatürist Charles Addams tarafından 1991 yılında yaratılmış olan The Addams Family filminin yan içeriği olarak görebiliriz aslında. Bu dizimizde de Addams ailesinin büyük çocuğu Wednesday Addams’ın yaşantısına tanık oluyoruz. İlk sezonu ortalama 45 – 50 dakikalık 8 bölümden oluşan dizi, 23 Kasım Çarşamba günü itibariyle Netflix’te izleyiciyle buluştu. Birçok türü içinde barındıran dizinin türü için kesin olarak şu türde demek çok mümkün değil. Korku, komedi, fantastik, gizem… Hepsi biraz biraz işlenmiş dizide. Yayınlandığı ilk günden itibaren 85 ülkede en çok izlenen Netflix dizisi olmayı başaran bu dizimiz, aynı zamanda Stranger Things’e ait olan bir haftada en çok izlenen İngilizce dizi rekorunun da 314,2 milyon saat ile yeni sahibi oldu. Wednesday karakteri bu zamana kadar tüm Addams Family uyarlamalarında tam 7 farklı oyuncu tarafından canlandırıldı. Bu uyarlamada ise başrolde Jenna Ortega yer alıyor. Wednesday’in annesi Morticia Addams rolünü Catherine Zeta Jones, babası Gomez Addams rolünü ise Luis Guzman canlandırıyor. Gelin şimdi hep beraber rekorları alt üst eden bu dizimizin konusuna bakalım.
Konusu
Wednesday, kardeşinin birkaç kişi tarafından uğradığı zorbalık sonrasında bu kişileri kendince cezalandırdığı gerekçesiyle okuldan atılır. Fakat bu onun atıldığı ilk okul değildir. Yaşıtları tarafından ‘ucube’ şeklinde tanımlanan, geçinmesi oldukça zor, kasvetli ve ürkütücü bir tip olan Wednesday kızımız, ailesinin isteği doğrultusunda kendilerinin de okumuş olduğu Nevermore Akademesi’ne yatılı bir şekilde verilir. Bu okulda çok fazla kalmamayı planlayan, ilk fırsatta bir kaçış yolu arayan Wednesday, bir yandan edinmiş olduğu psişik yeteneğine alışmaya çalışırken bir yandan da kasabadaki seri cinayet vakalarını çözmeye ve bu vakalara engel olmaya çalışıyor. Derdi başından aşkın kızımız bir de bunların yanında yeni okulunda kurduğu yeni ve karmakarışık ilişkilerde yolunu bulmayı deniyor. Bu arada dert demişken dizimizin her bir bölümünün isminde mutlaka bir dert var. Kısacası dertler derya olmuş, Çarşambayı sel almaya çalışıyor… Bu kötü şakayı da şöyle sıvıştırdıktan sonra devam edelim bakalım. Uzun yıllar önce yaratıkların eğitilmesi için kurulmuş olan Nevermore Akademisi, birçok dışlanmışa ev sahipliği yapıyor. Okulda vampirler, kurt adamlar, gorgonlar ve sirenlerden oluşan birkaç dışlanmış grup görüyoruz. Her okulda olduğu gibi bu okulda da popüler insanlar ve gruplar mevcut. Aşklar, ayrılıklar, kavgalar da cabası. Nevermore da tıpkı her lise gibi sıradan dertleri olan öğrencilerle dolu ancak hepsi dışlanmış ve o sıradan öğrencilerden çok büyük farkları var. Kişileri bir kenara bırakıp Wednesday kızımızın en iyi dostundan bahsedelim biraz. Kızımıza en çok yardım eden, her zaman Addams ailesiyle olan ve bir el şeklinde görebildiğimiz tanımsız bir varlık, yani Şey. Evet, adı Şey. Şey, oldukça sadık bir varlık ve koşulsuz şartsız Wednesday’in yanında, onun için yapamayacağı bir şey yok. Ki bu yüzden de Wednesday’in en yakın arkadaşı desek yanılıyor olmayız. Konusu hakkında daha fazla konuşup kafalarınızı bulandırmak istemiyorum. O nedenle yazının bundan sonrasında kendi yorumlarımdan bahsedeceğim. Merak etmeyin, yine spoiler olmayacak.
Kendi Yorumum
Eveeet, kıymetli dostlarım. Ben diziyi beğendim. Dizi genel olarak izleyiciyi ters köşe yaptırıyor. 8 bölümü de hiç kimseden, hiçbir şeyden emin olamadan izledim. Bu sinir bozucu bir durummuş gibi gözükse de benim için eğlenceliydi. Senaryonun akıcılığı çok hoşuma gitti. Sıkılmıyorsunuz, “ay hadi bee” demiyorsunuz, yani en azından ben demedim. Bunun dışında sahnelerin kasvetini ve Tim Burton’ın gotik sevdasını çok iyi derecede hissedebiliyoruz. Burada Wednesday karakterine de ayrı bir parantez açmak istiyorum. Jenna Ortega harika bir oyunculuk çıkarmış desek yeridir. Donuk bakışları, umursamaz tavırları. Mimiklerini bile çok az kullanmış ki bu karakter açısından bence harika bir detay. Dizide günümüzden uzaklaşmayarak hareket edilmesi hoşuma gitti. Bunun dışında dizinin müziklerine değinmeden geçemeyeceğim. Tüm dizi boyunca Wednesday çello çalacak deseler itiraz etmezdim herhalde. Yalnız dizide Wednesday’in çello çaldığı tüm sahnelerde aslında çelloyu çalanların Finlandiyalı müzik grubu Apocalyptia tarafından çalındığını söyleyelim. Ayrıca yer yer güncel müziklerin kullanılması da hoşuma gitti. Özetle Wednesday son dönemde izlediğim en orijinal içeriklerden biriydi. Kırdığı rekorlar ile de başarısını oldukça hak ettiğini düşünüyorum. Her bölümü merak içerisinde izledim. Özellikle sürprizlerin olması beni en çok sevindiren nokta oldu. Canavar ve efendisinin kim oldukları hakkında sürekli bir tahmininiz oluyor ve bu tahminler sürekli değişkenlik gösteriyor. Bu tip durumlar benim her zaman hoşuma gitmiştir. Ben canavarı doğru tahmin edemesem de efendisini edebildim. Hiç yoktan iyidir diyelim… Dizinin ikinci sezonu için ise şu an resmi bir açıklama yok. Ancak izlenme sayıları ve bitiş sahnesini göz önünde bulunduracak olursak ikinci sezonun gelmemesi sürpriz olacaktır.
Benim diziye puanım 8/10. Peki sizler diziyi izlediniz mi, izlemeyi düşünüyor musunuz? İzlediyseniz nasıl buldunuz? Canavar ve efendisini doğru tahmin edebildiniz mi? Düşüncelerini alın gelin, yorumlarda buluşalımmm. Ayrıca dizinin fragmanını izlemek isteyenler buraya, yok efendim ben diziye başlamak istiyorum diyorsanız da buraya tıklayarak içeriğe uçabilirsiniz. Bir sonraki yazımda görüşmek üzere, sağlıcakla kalın. 🙂
