İnsanın alıştıklarından vazgeçmesi ne kadar zor olabilir?
Doğduğun mahalleden taşınmak zorunda kalmışsın yada taşındığın için ayrılcağın okulun son dersindesin mesela. O sızıyı hissettin mi? Gelecekte geri dönsen bile aynısı olmayacak artık.
Uğurlu bilekliğin yada sevgilinin aldığı ilk hediye farketmeden kaybolmuş gitmiş.Belki pahada küçük ama çok değerli bir eşyan yok olmuş. Sen binbir değer yüklemişsin ve artık yok. Aynısını bulup alsan da o değeri taşımayacak dimi?
Çünkü yaşanmışlıklar ve anılardı onu değerli kılan.
Peki ya gitti diye vazgeçmek zorunda olduğun duygularınsa? Yani değer yüklediğin bir eşya veya herhangi bir yer değil, direkt değer olarak gördüğün olguysa kaybettiğin?
Artık hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağını bilmek, giden dönse bile yarattığı depremin enkazında ona “buyur gel otur” diyebileceğin bir yer kalmamışsa. Kalbinin emek emek işlediğin perdeleri, senelerin içinden çektiğin iplerle dokuduğın halıların, ümitlerle ektiğin çiçeklerin, duvarlarında asılı mutluluk tabloların yanmış kül olmuşsa. Evin başına yıkılmışsa nasıl devam edeceksin hayatına?
Tam da bu enkazın ortasındayken, heryeri ateşe mi vermeli?
Sessiz sedasız içimi soğutup külleri mi süpürmeli? Sabır tespihini boncuk boncuk sayıp beklemeli mi? İçimde ki öfke volkanın lavlarıyla önüme gelenimi yakmalı mı?
Değişmek mi zor, değişime direnmek mi?
Bunca bilinmezlik içinde ne yöne gideceğini bulmak mı?
Vazgeçip görmezden gelmek mi zor?
Adaleti intikam ile sağlamak mı?
İlahi adaletin tecellisini beklemek mi zor?
Yüreğin dolup taşarken sessiz kalmak, için yanarken bir bardak su içememek gibi.
Cevabını bulamadığın sorularla kalmak, bilmediğin şehrin sokaklarında kaybolmak gibi…