Selamlar dostlar. Bugün yeni bir inceleme ile karşınızdayım. Mâlum yıl ile ilgili çekilmiş olan “Death to 2020” isimli filmden bahsedeceğim. Aslında bu yapıma film demek ne kadar doğru olur bilemiyorum, çünkü belgesel tadında bir film olmuş. Filmin IMDB sitesindeki puanı 6.9/10, filmin süresi ise 1 saat 10 dakika. Ayrıca filmin arka planında Black Mirror’ın yaratıcılarının parmağı olduğunu da hatırlatalım. Kara mizah, benzetmeler ve yerinde yapılan komediler de oldukça renkliydi. Hadi gelin başlayalım.
2020… Dünyanın pek çok yerinden birçok insanı dolaylı ya da doğrudan etkileyen o kara yıl. Siyasetçiler, sanatçılar, iş insanları, fakir-zengin, genç-yaşlı, kadın-erkek demeden tüm insanlığı olumsuz yönde etkileyen o kara yıl. Evet senden bahsediyorum 2020, iyi ki bittin.
Filmde kronolojik sıraya bağlı olarak ilerleyen bir olay örgüsü var. İlk olarak Ocak ayında Avustralya’da çıkan yangını izliyoruz, fakat sadece izliyoruz. Onlarca insanın hayatını kaybettiği, milyarlarca hayvanın telef olduğu böylesine büyük bir olayın üzerinde maalesef pek durulmamış. Sonrasında Amerika B.D ordusunun İranlı General Kasım Süleymani’ye düzenlediği suikastı izliyoruz. Bu olayla beraber ABD ve İran arasındaki gerilimin arttığını ve “3. Dünya Savaşı mı çıkacak?” sorularının çoğaldığını görüyoruz. Fakat bu olay da askıda kalıyor desek yanlış olmaz çünkü bunun da üzerinde pek fazla durulmamış.
Sonrasında Wuhan’a gidiyoruz ve ilk Corona haberini görüyoruz. Bu arada ABD’de Donald Trump’ın azil davasından, davanın sürecinden ve Trump’ın aklanmasından bahsediliyor. Demokratlar ise bu sürede Kasım’da yapılacak seçimlerde Trump’a rakip olacak başkan adayını seçmeye başlıyorlar. Virüs ise hızlı bir şekilde etkisini göstermeye başlamış, Çin dışındaki ülkelerde de hızlıca yayılmıştı. Öyle ki etkilenen isimlerin en başında da ünlü oyuncu Tom Hanks geliyordu. Tüm dünyada bir kriz, bir felaket çıkmıştı, marketlerde uzun kuyruklar oluşmaktaydı. Ve o dönemde İtalya sokağa çıkma yasağını uygulamaya başladı. Amerika ise bu felaket karşısında çaresizdi. New York valisi medya karşısında açık açık tıbbi malzemeler istediğini, bu konuda geride olduklarını belirtmişti. Mart ayının sonunda ise tüm dünyada sokağa çıkma yasakları başladı. Büyükşehirlerde hayat adeta durdu. İşyerleri ve dükkanlar kapatıldı. Bu yasaklar ile birçok şey değişti. Kendi düşüncelerimiz ile baş başa kaldık, doğa kendini yeniledi.
Mayıs ayında virüs haberleri gündemden yavaş yavaş düşerken Minneapolis’te korkunç bir olay yaşandı. Bir polis memuru George Floyd isimli siyahi bir vatandaşı tutukladıktan sonra kameralar karşısında boğarak öldürdü. Bunun üzerine protestocular Minneapolis sokaklarını doldurdu, pandemi ise unutulmuş gibiydi. Trump olayları yatıştırmak istese de, protestocular daha da öfkelendi. Herkesin dilinde aynı cümle vardı. “Siyahların hayatı önemlidir.” Ve Ekim ayı başında Trump korona oldu. Sonrasında Kasım ayı gelmişti ve seçim başlamıştı. Donald Trump mı kazanacaktı, Joe Biden mı? CNN, Amerika’nın yeni başkanının Joe Biden olduğunu açıklasa da Trump seçimde hile olduğunu ve oyların tekrar sayılmasını istediğini açıklamıştı. Bu sırada Biden seçmenleri kutlamalar için sokaklara dökülmüşlerdi. Etrafa neşe, mutluluk ve koronavirüs saçıyorlardı.
Filmde 2020 yılında insanların ne kadar zorlandığını görmüş olduk. Yangın, patlama, kargaşa, virüs, ölüm ve daha birçok şey. Filmi genel olarak beğensem de ağırlıklı olarak siyasetin işlenmesi hoşuma gitmedi. Pandemiden yeteri kadar bahsedilmemiş, siyasetin gölgesinde bırakılmıştı. Ayrıca kısaca bahsedilen olayların daha fazla üstünde durulmasını isterdim. Kobe Bryant ve Maradona’nın ölümü, İran’ın Ukrayna’ya ait uçağı vurması, Lübnan’daki patlama gibi olayların da filmde hiç geçmemesi hoşuma gitmeyen diğer unsurlardandı. Filme puan vermem gerekirse puanım 7/10.
Okuduğunuz için teşekkür ederim, bir sonraki yazımda görüşmek üzere. 🙂