“Daha nice nice bayramlara eriş!”, temennisine kavuşabilmenin coşkusuyla, hummalı bir telaş içerisindeyiz. Temizlik yapmak için hep bir bahanesi olan ev hanımlarının, bu kez çok geçerli bir sebebi var: bayram geliyor!
Evlerde temizlik ve ikramlık telaşı almış başını gidiyor. Sokaklarda ise çocuğuna bayramlık alabilmiş anne-babaların sanki kendini baştan aşağı donatabilmiş sevinci dalga dalga yayılıyor. Çünkü insanı, döke saça erittiği günler büyüttüğünde, ceplerini şeker ve harçlık ile tıka basa doldurmuş çocuklar gibi davranamamanın ağırlığı yakalıyor. Önce kendi ile barışmanın gerekliliğini kavrıyor; manevi temizliğin, bir ömür misler gibi kokacağını idrak ediyor…
Bayram geliyor gelmesine de, insan bir yandan başını bu coşkuya uzatmaktan çekiniyor. Tüm bayram hazırlıklarını yetiştirmiş olsa dahi, sanki hazırlıksız yakalanıyor. Bayramlar hep birlikte anlamlı ve güzelken, daha ne kadar oldu ki bir felakette göçük altında kalanların yerine evlerimize sığamadığımız günler geçeli? Daha ne kadar zaman geçti ki üzerinden, tanımadığımız insanlar adına tanıdık bir hüzünle sofradan aç kalkmamızın?
Eksildik birer birer!
Bayram namazlarında tuttuğumuz safta, gelecekten beklentimizde eksildik…
Ve bir kez daha öğrendik ki; az sonrası için kimsenin bize herhangi bir vaatte bulunmadığı şu hayatta, nefes aldığımız her an bayramdır. Tek manzarasının tavanı gösterdiği o yatağa bağımlı olmamak, bayramdır. Sevdiklerimiz ile mezar taşının başında değil de, aynı evin içinde sohbet edebilmek bayramdır. Kafamızı çevirdiğimizde her yeri görebilmek, söylenenleri bazen de söylenemeyenleri bile işitebilmek bayramdır. Sevinçlerimiz, hayallerimiz, özlemlerimiz hatta kırgınlıklarımız, yani bizi biz yapan her şey bayramdır…
Şimdi hayata ve sevdiklerimize sıkıca tutunmak, yaşananlardan ders çıkarıp, sahip olduğumuz her şey için kendimize irili ufaklı mutluluklar ısmarlamak akla en yatkın olanı.
Ha bir de, ikram edilen hiçbir çikolatayı geri çevirmeyin, kahvenin yanında iyi gider!
Mutlu bayramlar…