Cumhuriyet… Halk… Ulus…

Büyük Taarruz

Cumhuriyet, özgürlüklerin sınırsız olduğu bir yönetim biçimi değildir. Cumhuriyetin de kendine göre “ilkeleri”, vazgeçemeyeceği “değerleri”, “ölçüleri” ve kuralları vardır. Bu kurallara riayet edildiği sürece cumhuriyet yaşar; bu kurallar gözardı edildiğinde cumhuriyet yozlaşır ve giderek özgürlükleri daha da genişletecek bir işlevden uzaklaşarak, hızla baskıcı bir sisteme dönüşebilir.

Halk, belli bir zaman diliminde, belli siyasal sınırlar içinde bir araya gelmiş; siyasal olarak varlık gösteren, örgütlenmiş devlet yapısı içindeki bütün yurttaşların bir araya gelmesiyle oluşmuş büyük bir topluluktur.

Bir siyasi varlık olarak ulus/millet; yalnızca belli bir zaman diliminde, belli siyasal sınırlar içinde bulunan insanların oluşturduğu topluluk değildir. Ulus/millet, hem geçmiş, yaşanmış tarihin bütün kesitlerindeki halk katmanlarını içine aldığı gibi, gelecek kuşakları da içine alır. Türk Ulusu/Milleti dediğimiz zaman, bu yalnız bugünkü Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde yaşayan insanların oluşturduğu topluluğu anlatmaz; aynı zamanda binlerce yıllık geçmiş içinde kendini “Türklük” kavramı ve kültürüyle özdeşleştirmiş, kendini onun bir parçası sayan insan topluluklarını kapsadığı gibi; bugünkü halkı ve gelecekte bu halkın devamı olacak olan kuşakları da içine alır.

Büyük Taarruz

Ulus kavramı, tarım toplumlarının ve feodal yapıların yıkılması ve yerine sanayi devletlerinin kurulmasıyla birlikte düşünceden gerçek anlamda uygulamaya dönüşmüş, beden bulmuş bir kavramdır. 19. Yüzyılda ortaya çıkan ve 20. Yüzyılda da yayılarak devam eden ve emperyalizmin başka bir kolu olan ırkçılıkla karıştırılamaz. Farklılıkları ayrıştıran değil, tam tersine ortak değerlerde birleştiren bir kavramdır, ulus.

Cumhuriyetin yönetim biçimi; egemenlik erkini ulusa vermiştir. Bu erk ise üç temel kavramdan oluşur: Yasama, yürütme ve yargı… Tarih boyunca insanoğlu, bu gücün, yasama, yürütme ve yargı erkinin, kim ya da kimler tarafından kullanılacağını tartışmış ve var olan uygulamaları da eleştirmiştir. İlk kez Aristo, devlet yönetimlerini adlandırmıştır. Zaman içinde değişiklikler yaşanmış olmakla birlikte, egemenlik erkini, yasama, yürütme ve yargı gücünü, bir siyasal sistemde tek bir kişi kullanıyorsa, buna “monarşi”; bir sınıf, zümre veya grup kullanıyorsa “oligarşi”; yurttaşlar kullanıyorsa “cumhuriyet” denir. Son tahlilde, cumhuriyet, “yurttaşların yönetim biçimidir” denilebilir.

Gerçek bir cumhuriyette, bütün yasal düzenlemelerin, hükümet çalışmalarının ve mahkemelerin çalışma yöntemlerini oluşturan ortak kaynak, “akıl ve bilimdir”. Yasaların hazırlanmasında hiçbir dinin etkisi söz konusu olamaz. Ya da hiçbir feodal kültür, yerel değerler veya örfi kurallar belirleyici olamaz. Ulus gerçek anlamda iradesini ortaya koyacaksa, onun adına bu yetkiyi kullanan organların gerek çalışma yöntemleri ve gerekse oluşturdukları kurallar ve yasalar, akıl ve bilim ölçülerine göre kurgulanmak zorundadır. Bu kurala uyulmadığında; akıl ve bilimin yerini duygular, dini-geleneksel değerler, töreler, feodal kurallar alırsa, o zaman cumhuriyetin yozlaşması ve gerçek işlevinden uzaklaşması kaçınılmazdır.

NOT: Bu yazı, değerli akademisyen Prof. Kemal Arı hocamızın görüşleri derlenerek oluşturulmuştur.

Erhan Salman
Ben, ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ, ÇALIŞMA EKONOMİSİ VE ENDÜSTRİ İLİŞKİLERİ BÖLÜMÜ mezunuyum... Kitap okur, köşe/kitap yazarım... Elimden geldiğince ilgi alanım doğrultusunda yazmak, en büyük tutkum ve hedefim. SEVGİYLE OKUYUN...
Subscribe
Bildir
0 Yorum
Inline Feedbacks
Tüm yorumları gör
Önceki
Mutlaka Şans Vermeniz Gereken 5 Netflix Dizisi
Netflix Dizi

Mutlaka Şans Vermeniz Gereken 5 Netflix Dizisi

Sonraki
Günümüz Türkiye’sinde Dillerden Düşmeyen Finans Terimleri ve Anlamları
finans ekonomi para dolar parite

Günümüz Türkiye’sinde Dillerden Düşmeyen Finans Terimleri ve Anlamları

İlginizi Çekebilir

kooplog'dan en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerez (cookie) kullanıyoruz.