Açlık durumunda insan yaşamını sürdürebilmesi için kendi dokularını yakarak enerji üretir. İnsan dokusunda enerji sağlayan öğeler yağ ve proteindir. Karbonhidrat çok az bulunur. Normal koşullarda ise günlük harcanan enerjinin en az @’ı karbonhidrattan sağlanır. Eskimolar gibi yaşamları hayvansal kaynaklara dayalı toplumlarda karbonhidrattan sağlanan enerji daha düşük, bitkisel besinlerle beslenenlerde daha yüksektir.
Sağlıklı beslenmede günlük alınan enerjinin %-35’inin yağdan, P-60’ının karbonhidrattan ve ‘inin proteinden gelmesi önerilir. Açlıkta yağ ve protein kullanıldığından, yağların yıkım ürünü olan ‘keton cisimler’ denilen moleküllerin miktarı da artar. Bu duruma ‘ketoasidoz’ denir.
Organların düzenli çalışması için kanın asit ya da alkaliye dönüşmemesi, nötr kalması gerektiğinden yaşam tehlikeye girer. Ketoasidoz durumu diyabet komasında da görülür. Diyabette, bedenimiz karbonhidratı kullanamadığından bu durum oluşur. Bazı bireylerin hızlı zayflama için karbonhidratsız diyet uygulaması sonucunda da ketoasidoz oluşabilir.
Beynimiz enerji kaynağı olarak karbonhidratın temel birimi olan glukozu kullanır. Yetereli karbonhidrat alınmadığında ya da diyabette olduğu gibi karbonhidrat kullanılamadığında insanın beyin işlevleri yavaşlar. Bu durumda doku yıkımıyla yağdan ve proteinden glikoz üretimine yönelir. Bunların miktarı iyice azaldığında da ölüm kaçınılmazdır.
Bu diyetler ile vücut için gerekli besin öğeleri yeterli alınamadığından birçok sağlık sorunu ortaya çıkmaktadır. Çok düşük kalorili diyetler sonucu vücut ağırlığının hızlı kaybı; yağsız vücut kitlesinin daha çok kaybına, bazal metabolizma hızının azalmasına, kaybedilen ağırlığın korunmamasına, kalsiyumun düşmesine, serbest yağ asitlerinin ve keton cisimlerinin artmasına, sodyum, potasyum, magnezyum ve çinko düzeylerinin düşmesinin neden olduğu ve ölümlerle sonuçlanabileceği bilinmelidir.
Bunun dışında çok düşük kalorili diyetler baş ağrısı, konsantrasyon bozukluğu, sinirlilik, yorgunluk, uyuşukluk, kalp atış ritminde bozukluklar, düşük tansiyon, bulantı, kusma, kabızlık, ishal, şişkinlik, kazıntı, safra taşı, adet düzensizliği, cinsel işlev bozuklukları, böbrek taşları, yorgunluk, soğuk hassasiyet, kuru cilt, saç dökülmesi, mineral ve elektrolit dengesizliği, kolesterol ve ürik asit düzeyinde artış, ağız içi yaralar, tırnak kırılmaları gibi sağlık problemlerine yol açabilir.
Son dönemde sağlıklı yaşamak ve mevcut kiloyu korumak adına sürekli bir düşük kalorili beslenme eğilimi bulunmaktadır. Vücudu sürekli düşük kalorili beslenmeye alıştırmak, yaşla birlikte metabolizma hızında azalmaya bağlı olarak, hareket azalmasına bağlı olarak veya menopoza bağlı olarak kişide direk kilo almalara ve sonrasında alınan bu kiloları zor vermelere sebep olabilir.