Hata yapmanın lüks olduğunu söylesem çok mu ileri gitmiş olurum? Acıyı ve hataları sevin. Onlara uzak kalanlar okyanusun parlak yüzeyinde yüzmeyi en iyi öğrenenlerdi. Onlar mutluluklarında yarıştılar. İçlerinden en hızlısını seçtiler… Ama biz derinlerdeyiz. Oksijen tüpümüzden güç bela nefes alırken onlar kadar rahat değildik belki, yine de her bir nefes alışımızda çıkardığımız kabarcıklarla büyüleyici bir manzara oluşturuyorduk. Yüzücü mü olmak istiyorsunuz? Bu herhalde keyif verici olurdu… Ama ben kısıtlı oksijenimle derinlerimi keşfeden bir dalgıç olmayı seçiyorum. Biliyor musunuz? Dönüşüyorum. Gregor Samsa gibi. Ama bir böcekten insana doğru…
.
.
.
Gökyüzüne bakmazsan yıldızları; kendi içine bakmazsan gücü unutabilirsin ama toprağa bakmasan bile ölüm gelir kendini hatırlatır. Unuttuklarımız arasında unutulacağımız da aşikâr. Tüm bu kuşatmaya rağmen işaret parmağımızı ölümün gözüne sokup ona yaşamı hatırlatmak düşmeli payımıza. Anlık değil ömürlük olmak.
Ölüm savcısı gelmeden yaşam sancısını hissetmeli ki sonunda umudu doğurabilelim. Savcı gelip sorduğunda: “Pişman mısın yaşadığına?” Huzurun nefsi müdafaa olduğunu ve doğan umudun meşru olduğunu savunabilelim.
Demişim iki üç sene evvel. Halâ aynı kanıdayım. Yaşayarak, yaşatarak. Lüks diye aç gözlülüğe kaçıp hovarda gibi savurduğum da oldu kabul. Bunlar bir yana ama geriye kalanlar da kaniyim. Onlara sahip çıkabilecek kadar mukabilim ve bu yüzden huzura kabilim.