Alt kattaki begonya çiçekleriyle bezeli geniş bahçeye bakan mutfağın penceresinden gökyüzünü gözetlerken bir yandan da ocaktaki kahveyi pişiriyordu evin uşağı. Hadi çabuk götür kahvesini de beyefendi sana da çatmasın. Hafif tombul kadın ellerindeki Pazar poşetlerini masanın üzerine bırakırken kıs kıs gülerken kocasına bakıyordu. Ayrıca hizmetçi kadın bunları baya yüksek ses tonuyla söylemişti. Nedeniyse uşak kocasının iki kulağının da ağır işitmesiydi. Çocukları olmayan bu karı koca neredeyse otuz yıldır aynı evin içinde biri hizmetçi diğeri uşak olarak çalışıyorlardı. Zırvalamayı kes de önden yukarı gelip beyefendinin oda kapısını aç, görüyorsun ki elimde kahve tepsisi var. Bu sözlerinin ardından uşağın karısını beklemeden merdivenin olduğu tarafa dönmesiyle yerinde put gibi çakılı kalması bir olmuştu. Şaşkınlıktan ötürü şoka girmiş durumdaki zavallı adamın gördüğü manzara şu görüntüden ibaretti. Üç katlı şato misali evin yukarı çıkılan bordo ahşap basamakların dibinde ev sahibi olan adam kan gölünün içinde cansız yatıyordu. Bu dehşet olayı sergileyen her kimse yerde yatan adamın boğazını boydan boya kesmişti. Sokak kapısının camı kırılmıştı ve sanki bütün eve kan kokusu yayılmış gibi bir hava oluşmuştu. Aniden taşıdığı kahve tepsini yere düşürüp kendine gelmesiyle evin uşağı iki eliyle dizlerini döverek Aman yarabbi aman yarabbi deyip panikle söylenmeye başlamıştı. Kendisinden sadece birkaç adım geride durmakta olan karısının gözleri korkuyla ölü adamın kanlı boğazına sabitlenmiş hemen sonra kocası uşağa sokulup onun sağ koluna yapışmıştı resmen. Nice sonra hizmetçi kadınının kulağına evin bir üst katından hıçkıra hıçkıra ağlayan birisinin sesi gelmişti. Hizmetçi kadın kocasına yukarıyı işaret ederek galiba hanım ağlıyor dedi. Hadi gel bakalım. Her ikisi de merdiven başındaki cansız bedenin üzerine basmamaya dikkat ederek yavaş adımlarla üst katta çıktıklarında hizmetçi kadın ağlama sesinin karşıdaki çalışma odasından geldiğini fark etti. Uşakla birlikte karısı odaya girmiş deri koltukta oturan kadının perişan halini görmüşlerdi. Canice öldürülmüş olan adamın yarattığı derin acıdan zavallı karısı şoka girmiş gibi başı ellerinin arasında oturduğu yerde öne arkaya sallanıyor durmadan Onu ben öldürdüm diyordu. Hizmetçi perişan halde oturmuş şoka giren kadının yanı başına geldiğinde elini hafifçe onun omuzuna koyup Hanımım iyiminsiniz? Diye sordu. Hadi gelin sizi odanıza çıkartayım. Evin hanımı yaşadığı şoktan ötürü robota bağlanmışçasına hareket ederek yerinden kalkıp oda kapısına doğru ilerlemişti. Hizmetçi önünde yürümekte olan hanımını arkasından takip ederken kocası uşağın kulağına uzanarak biraz yüksek sesle Ben onu odasına götürüp doktoru çağıracağım, sen de git hemen polise haber ver dedi.
Kasaba karakolu eve çok yakın mesafe olduğundan yirmi dakikanın sonunda baş komiserle genç bir polis kadın boğazı kesilerek öldürülmüş olan adamın cesedini inceliyorlardı. Çok keskin bir bıçak kullanılmış olmalı diye fikir yürüttü kadın polis. Evet bunu ben de görüyorum diyerek komiser iki ellini ceplerine sokmuş çömeldiği yerden dimdik doğrulmuştu. Evde başka yaşayan kimse var mı? Komiser yardımcısının sorduğu bu soruya uşaktan bir cevap gelmeyince soru tekrarlandı. Tam bu esnada merdivenlerden aşağı hizmetçi kadın inmekteydi. Kadın son basamağa geldiğinde komiserin yardımcısına hitaben Kocamın kulakları az işittiği için size ben yardımcı olayım dedi. Hizmetçinin fazla meraklı hali komiserin gözünden kaçmamıştı. Sizi dinliyorum, hadi anlatın. Komiser sırtını sokak kapısına dayamış gözleri ve kulakları hizmetçi kadındaydı. Afallayan durumdaki kocasının hemen yanına gelip ayakta dikilen kadın anlatmaya başlar. Evde beyle hanımdan başka ben kocam yaşarız, bir de…. Evet devam edin dedi kapıya yaslanan adam. Burada biz dört kişiden başka yaşayan kimse yok, kocamın katili benim. O anda bütün şaşkın bakışlar sesin geldiği taraf merdivene doğru çevrilmişti. Hadi ne duruyorsunuz tutuklayın beni, cinayeti ben işledim diyorum size. Fazlasıyla ağladığı kan çanağı kırmızı gözlerinden belli olan ev sahibi kadın komisere doğru yürümekteydi. Kadının iki basamak arkasında elinde taşıdığı siyah deri çantasıyla yeşil pardösülü bir adam belirmişti. Hanımefendi lütfen yatağınıza geri dönün. Bu konuşan adamın eve sıklıkla gelip giden bir doktor olduğu her halinden anlaşılıyordu. Hala sokak kapısının önünde nöbet tutar gibi dikilirken komiser kadına dönerek Biraz sakin olur musunuz bayan dedi. Adam lafını bitirir bitirmez üç katlı olan evin en üst katından şiddetli bir cam kırılması sesiyle güçlü bir erkeğin deli gibi bağırma feryadı işitilmişti. Yukarı çıkmak ve neler olduğunu anlayabilmek adına yerinden ilk komiser fırlamış adeta ölü adamın üzerinden atlayıp tam merdivenleri çıkarken doktorun kendisine Durun önden ben çıksam daha iyi olur diye seslendiğini duydu.
Komiser evin çatı katına kendisinden önce çıkabilsin diye şişkin göbeğini içine çekip duvara yaslanarak doktora yol verdiği sıra evin hanımının yeniden içli içli ağladığını duymuştu. Kadın bu sefer de ağlarken şu sözleri tekrarlamaktaydı. Oğlum, yalvarırım oğluma bir şey yapmayın, çünkü o ne yaptığının farkında bile değil. Komiser bey garip görünüşlü doktorun peşinden yukarı çıkmaktan vazgeçtiği için dört basamağı birden aşağı atlayarak yardımcısının yanına sokulmuş ona fısıltıyla Yukarı sen çık neler olduğuna bir bak, ben kadınla ilgileneceğim demişti. Tüm bunların yaşandığı dakikalar sırasında vahşice öldürülmüş durumdaki adamın cesedini incelemek amacıyla eve adli tıptan iki kişi daha gelmişti. Daha birkaç gün öncesine kadar görkemli yapısıyla kasaba halkının dilinden düşürmediği bu zengin aile evinde ne özel davetler verilmiş ne ağır toplar misafir edilmişti. Hâlbuki bugün aynı evin içerisinde gerçek bir ölüm havası esiyordu. Yüreği acıyla burkulmakta olan kederli kadının arkasından yaklaşarak elini hafifçe onun omuzuna koyup şöyle dedi şişkin göbekli adam. Biraz oturup dinlenirseniz eminim kendiniz daha iyi hissedeceksiniz, hem belki bana anlatmak istediğiniz bazı şeyler vardır. Kadın yaşlı gözlerini devirerek komisere döndüğü an Tamam diye iç geçirdi. Size bütün hikayeyi olduğu gibi anlatacağım, hem de en başından itibaren. Yaşadığı yorgunluktan ziyade hissettiği derin üzüntüden olsa gerek ev sahibi kadın birden dengesini kaybetmesiyle birlikte düşecek gibi olmuştu. Yanında dikilen göbekli adam elinden tutmasaydı ve son anda yetişip hizmetçi kadın koluna girmemiş olsaydı evin hanımı yeri boylamış olurdu.
Kocasının ani ölümüyle fena halde sarsılmış olan zavallı kadın hizmetçinin yardımıyla oturma odasına götürülürmüş her zaman oturduğu köşedeki zambak desenli koltuğa oturtturulmuştu. İki kadının arkasından geniş odaya adım atan komiser kendini değerli ve bir o kadar eski mobilyaların sergilendiği antikacı dükkanında zannetmişti. İskelet yeri kakmalı süslü geniş arkalıklı koltuklar. Tavanın ortasından sarkan eski tarz koca bir avize. Odanın en dip köşesinde uzun kış gecelerinde gürül gürül yanmasıyla etrafı ısıttığı belli olan altın süslemeli bir şömine vardı. Kapıdan içeri girildiğinde ilk görünen duvarda büyüklü küçüklü altın çerçeveli manzara resimleri asılıydı. Ne garip diye düşündü komiser. Ortalıkta bir tane bile aile fotoğrafı yok. Ev sahibi kadının karşısında bulunan kare biçimindeki yumuşak pufa oturduğunda ceketinin cebinden çıkardığı sigara paketini göstererek içebilir miyim diye sordu. Tabi burun. Kadın komisere oldukça ağır bir kül tabağı uzatmıştı. Kocanızı öldürmediniz değil mi? Hayır ama bilmek isterseniz onu kendi ellerimle boğmak isterdim. Bu sözleri söylediği anda gözlerinden acı değil nefret okunuyordu. Yukarıda bağıran kişi kimdi yoksa o mu öldürdü kocanızı? Komiserin sorduğu bu sorunun ardından kadın adeta yıllar öncesine dönerek tüm hikayesini anlatmaya başlamıştı.
On dokuz yaşında çok havalı güzel bir kızdım. O zamanlar babamın bütün zengin arkadaşların züppe oğulları bana aşıktı ve ne zaman babam evimizde davet verdiği akşamlar olsa hepsi de etrafımda pervane olurdu. Annemle babam biricik kızları olan beni bu oğlanlardan birisiyle evlendirebilmek için resmen can atıyorlardı. Buna rağmen benim en yakışıklısında bile gözüm yoktu. Çünkü o vakitler bugün olduğu gibi kalbim başkasına aitti. Bunları komisere söyler söylemez kadının deniz rengi mavi gözleri akıtmadığı yaşlarla dolmuştu. Kendisinin de dediği gibi kadın gençlik yılları herkesin dönüp dönüp ona baktığı çarpıcı bir güzelliğe sahipti. Pufa oturup arkasını çerçevelerin süslediği duvara yaslayan komiser ilk yaktığı sigarayı içmiş ikicisine başlamıştı. Evet dedi kederli kadına, lütfen devam edin. Üst kattan gelen gürültü sesleri kesilmiş olduğundan yaşadığı hatıraları anlatan ev sahibinin içi şimdi daha rahattı. Üniversiteye gitmeye başlar başlamaz ilk kez birine aşık olduğumu hissediyordum. Onun da beni sevdiğini davranışlarından ve bana aşkla bakan gözlerinden anlayabiliyordum. Okuldan mezun olduğumuz yıl evlenmeye karar verdik. Sevdiğim oğlanın ailesi orta halli olduğundan ötürü bizimkilerin, özellikle de zengin damat isteyen babamın bu evliliğe pek gönlü yoktu. Karşımıza çıkan bütün o zorluklara rağmen biz iki aşık evlenmiş yuvamızı kurmuştuk. İki senenin ardından ilk ve tek erkek evladımız dünyaya gelmiş mutluluğumuza mutluluk katmıştı. Bir buçuk yıl sonra da kocamı askerlik görevini yapması için çağırmışlardı. Çocuğum küçük olduğu için o günlerde ona kendim bakabileyim diye çalıştığım işimden ayrılmıştım.
Bana duyduğu kızgınlık hissine ağır basan torun sevgisi babamın kalbindeki buzları tamamıyla eritmişti. Annemle babam kocam askerden dönene kadar oğlumla birlikte onların yanında kamamı önerdiler. Bende kabul ettim. Eliyle üst katı işaret eden komiser Yukarıda az önceki gürültüyü koparan sizin oğlunuz mu diye sorduğunda kadının şaşkın gözeriyle buluşmuştu. Gerçekten bunu nasıl anladınız bilmiyorum fakat zeki biri olduğunuz çok belli. Kendisine içtenlikle söylenmiş bu sözlerden yanakları kızaran adam Kim bilir belki de öyleyimdir deyivermişti. Derin bir iç çekişin ardından anlattığı hikayesine geri dönmüştü evin hanımı. Kocamın askerliğini yaptığı üçüncü ayında kendisinin düşman tarafından şehit edildiğini haberini almamla üzüntümden dünya başıma yıkılıyor sandım. Tam iki ay boyunca o sıralar öldü sandığım sevdiğim adam uğruna yataklara düşüp gözyaşı döktüğümü hatırlıyorum. Küçük bir çocuğum vardı ve benim onu anne sevgisinden mahrum etmemem gerekiyordu. Sırf en değerli varlığım oğlumun hatırı için kendimi toparlayıp hayata geri dönmeye karar verdiğimi hatırlıyorum. Belki bana inanmayabilirsiniz komiser bey, ama oğlum dokuz yaşına gelene kadar hem çok zeki hem sağlıklı bir çocuktu. Dertli annenin devam etmesine izin vermeden evvel merak ettiği soruyu sormuştu komiser. Peki söyler misiniz bana oğlunuzun bu hale gelmesine sebep olan olay neydi? İkinci kocam dedi kadın oda kapısının dışarısını işaret ederek. Onunla evlendiğimde oğlum henüz altı yaşını yeni bitirmiş ilk okula başlamıştı. Zeki olmasına zeki ancak birazcık meraklı bir çocuktu. Kadın hikayesini anlatmaya devam edecekken gözleri o esna oturduğu koltuğun çaprazında bulunan büyük pencerenin dışına takılmıştı. Gösterişli yapıdaki evin ön cephesine yandaki sürgülü kapısında Cenaze Nakil yazan beyaz renkli bir araç park etmiş, içinden iki görevli inerek birlikte taşıdıkları tahta tabutu eve doğru getirmeye başlamıştı. Oturduğu yerden ayağa kalktığı için dışarıda yaşanan manzarayı komiser de görmüştü. Koltuğunda oturmayı sürdüren kadının koluna dostça dokunan komiser Kocanızı götürmeye geldiler, Onu son olarak görmek istemez misiniz? Diye sordu. Hayır dedi kadın. Sonunda işlediği günahın bedelini ödemiş oldu.
Ev sahibi kadın kendisini ilgiyle dinleyen komisere yaşadıklarının tamamını anlatmaya tam devam edecekken oturma odasının kapısında iki kişi belirmişti. Bunlardan önde dikilmekte olan komiserin genç yardımcısı esmer kızdı. Onun üç adım gerisinde mavi gözleriyle içerideki kadını andıran yirmili yaşlarında kumral bir delikanlı durmaktaydı. Bu genç erkeğin derin mavi gözleri haricinde yapılı vücudu aynı zamanda biraz tombiş yüzüyle seksi bir havası vardı. Efendim sizinle ve hanımla konuşmak isteyen biri… yani birileri var. Yardımcı kız aceleyle odadan içeri girerek arkadaki bekleyene yol vermişti. Delikanlının peşi sıra kendisini komisere doktor olarak tanıtmış olan pardösülü adam da oda kapısından içeri girmişti. Genç erkeğin yaşlı gözlerle kendisine yaklaşarak elini sevgiyle tutup Anne demesiyle yerinden fırlayan kadın yaşadığı sevinç ve heyecan nedeniyle bayılacak gibi olmuştu. Buna karşın oğluna sımsıkı sarılabilsin diye son gücünü de kullanarak ayağa kalkmıştı evin hanımı. Oğlunun kendisine sıcacık gülümsemeyle bakan yüzünü ellerinin arasına alan anne Demek artık beni hatırlıyorsun dedi. Evet anneciğim, sadece seni değil o despot herifin bize yaptıklarını, özellikle de sekiz yıldır onun yüzünden hafıza kaybı yaşadığımı hatırlıyorum. Delikanlı o esnada boşa geçtiğine inandığı yıllara inat annesine sıkıca sarılmıştı. Kadının anlatmakta olduğu hikayenin geri kalanını öğrenmek adına sabırsızlaşan komiser şişkin göbeğini daha da şişirerek Lütfen artık bu evde işlenen cinayetin sebebini birisi bana anlatsın. Diye bağırmıştı. Ben size olanların özetini anlatayım isterseniz. Söylediği bu sözlerin sonunda komiserin yanına bir sandalye çekip oturan doktor şunları anlatmaya başlamıştı. Ben bu gördüğünüz genç adamın öz babasıyım diyerek söze başlamıştı doktor görünüşlü adam. Annesi yani o zamanki karımla birbirimizi gerçekten çok seviyorduk çok da mutluyduk, ta ki ben askerlik görevimi yapmaya gidene kadar. Duyduğu bu cevaba karşılık komiser kaşlarını çatarak şöyle sordu. Siz askerde şehit olmadınız mı?