Hayırlı bir vesile ile geldiğimiz Ankara’dan ne güzel anılarla ayrıldık. Her yazımda altını çizerek önemlerini vurgulamaya çalıştığım, özel müzelerimizden en güzellerinden birine rastlamak bu anıların en güzeli oldu şüphesiz.
Hafif yağmurun da etkisi ile oldukça serin bir Ağustos Cumartesi’nde, ülkemizdeki başta yangınlar olmak üzere tüm olumsuzluklara rağmen neşeli kalabalıkların hakim olduğu Tunalı Hilmi’de yürümenin tadını çıkartmaya çalışıyor, birkaç dakika da olsa gündemden uzaklaşıp, nefes alıyorduk hatta kendimize bir amaç da edindik ve konsept bir kafe olarak var olduğunu düşündüğümüz Van Gogh‘a doğru yöneldik. Birbirinin taklidi tek düze insan yetiştirmeye hizmet eden kahve zincirlerinin aksine, bu tür özgün mekanlar da kültürel derinliğimize direkt etki yaptığı için çok önemli, hatta müzelerimiz kadar önemli.
İşte tam hedefe yaklaştığımız dönemeçte bir tabela gözümüze çarptı. Cin Ali Müzesi, kahverengi yönlendirme tabelalarına karşı olan hassasiyetimiz çocukluk anılarımızla birleşince yüreğimiz pır pır etmeye başladı. Maalesef Van Gogh kafesi zorlu pandemi döneminde hayatta kalmayı başaramamış ve kapanmıştı. Neyse ki yerine kruvasanları ile meşhur olacağa benzer adın üstünde, Kruvasante adında yeni bir mekan açılmıştı, biz de kısmetimize karşı direnmedik enfes kruvasanları mideye gömdük.
Beyne giden şekerle bir kez daha bugünün sürprizi olan Cin Ali Müzesi’ne doğru yöneldik, henüz girişte karşınıza çıkan hediyelik eşya bölümü ve müze kafesi o kadar ince bir zevkle dizayn edilmişti ki sizi havaya sokmaya, maziye götürmeye yetip artmıştı.
Müze biletlerinin 15 TL olduğunu (Öğrenci, öğretmen 8 TL) öğrenince bir an pahalıymış gibi geldi, bir iki nefes aldıktan sonra 3 dakika önce kişi başı bir kruvasana 30 TL verdiğimizi hatırlayıp ülkemizin geldiği duruma hayıflanıp böyle bir müze, yaşatılmak istenen değerler için verilen büyük savaşın yanında bahsi geçen 15 TL nin ne kadar da komik olduğunu kendimden utanarak idrak ettim.
Derken kafedeki görevli yukarıda bir tur olduğunu onların turu bitince sıranın bize geleceğini, müzenin rehberli bir şekilde kişiye, gruba özel gezdirildiğini bildirdi. Bu bilgiyi öğrenince daha bir heyecanlandım, bir de üzerine bize çay ikram etmez mi o güzel insan ? Kafede on dakika kadar nefes aldıktan sonra üst kattaki turumuza başladık, bir kez daha aydınlatmadan, tematik bir şekilde eserlerin özenle yerleştirilmesine, seçilen renklerden, yer yer kullanılan interaktif ekranlara kadar ne kadar da modern bir müze oluşturulduğunu idrak ettim her adımda, ve bu güzel müzeyi bize armağan edenlere tüm içten duygularımla yürekten teşekkür ettim.
Rehberimiz hali hazırda profesyonel olarak vakıfta görev yapan, Cin Ali’ye ve onun temsil ettiği değerlere gönülden bağlı bir kişiydi. Hatta bu sebeple cumartesi günü gönüllü olarak rehberlik yapıyordu, onun samimi, içten ve etkileyici anlatımı çocukluk anılarımızı daha bir renkli, daha bir görünür kılmıştı hafızamızda.
Cin Ali Vakfı’nın web sitesinden detaylı bilgi alacaksınız ( https://www.cinali.com.tr/index ) lakin ben kurucularını tanımıyordum, rehberimizin adını tekrar analım o kadar güzel anlattı ki bize Remziye Kaygusuz ve Rasim Kaygusuz’un hikayelerini artık ömür boyu her yeri geldiğinde ben de tekrar edeceğim bu hikayeleri yeri gelmese de bir yolunu bulup yerini getireceğim.
Bu kadim topraklarda ne güzel insanlar yaşamış, ne yüce değerleri yeşerterek bir sonraki nesillere taşımışlar, köy enstitüleri sen ne güzel bir kurummuşsun ki bu değerlerin yeşermesine zemin oluşturmuşsun. Aşağıdaki müfettiş raporunu okumadan geçmeyin lütfen. Bizler, Finlandiya gibi eğitim sistemlerine öyküne durup, özel okullara varımızı yoğumuzu ipotek edip mevcut eğitim sistemimize ağlarken, onlarca yıl önce çok daha iyilerinin bu topraklarda uygulanıyor olduğunu görmek ne kadar da ironik.
Aşağıdaki kareler zaten sizin bilinçaltınızda ziyaret edilecekler listesinde en üst sıraya taşıyacaktır bu müzeyi bu sebeple daha fazla anlatmak istemiyorum.
Bu yazımda Remziye Kaygusuz ve Rasim Kaygusuz isimlerinin daha çok tanınmasına vesile olmayı, müzeye karşı sadece merak uyandırmayı ve emeği geçenlere teşekkür etmeyi amaçlıyorum. Bu yazı vesilesi ile Köy Enstitüleri ile oluşturulan değerleri ve o yüce öğretmenlerimizin insanüstü gayretlerini bir kişiye aktarabilir ve müzeye bir ziyaretçi kazandırabilirsem bu mutluluk yeter de artar.
Son olarak müzenin sadece büyükleri maziye götürmediği bilakis çocuklarımızı değerleri ile geleceğe taşıdığını gösteren bir kareyi paylaşacağım.