Oldukça kısa ama içine çok şey sığdırmış bir kitap Cemile…
İnsanların savaşa giden oğullarını ne koşullarda ve ne umutlarla beklediğinden tutun geride kalanların hayatlarına ne şartlarda devam edebildiğine kadar birçok şeye ışık tutuyor. Hem de tüm bunların yanında oldukça naif ve tutkulu bir aşk hikayesi sunuyor.
Hikayemiz evin küçük oğlu Seyit’in gözünden anlatılıyor. Babasının iki eşi iki yuvası var üstelik evler yan yana. Bitişik evlerde yaşıyorlar küçük karaktermizin iki annesi var. Küçük anne ve büyük, her şeye hakim, tüm düzeni sağlayan dediğim dedik, evin reisi anne. Öz annesi büyük anne. Bir abisi kendi annesinden, diğeri küçük annenin ilk evliliğinden. Üvey abisi bir de eşini bırakmış ardında savaşa giderken. Karakterimizin yengesi Cemile. Cemile toplumun ideal gelin standartlarının hepsine cuk diye oturuyor. Yorulmaz, canı yanmaz, öflemez, şikayet etmez bir karakteri var. Aynı zamanda da açık sözlü lafını esirgemez birisi. Cemile tüm bu özellikleriyle büyük annenin izinde gidiyor. Onun gibi koruyup kollayacağı, tüm düzeni sağlayacağı, evini yuva yapacağı düşünülüyor eşi geri döndüğünde. Açık sözlülüğüyle güzel bir güven oluşturmuş hanede. Cephedeki askerlere gönderilecek buğdayı toplama işi köyde kalan kadınlara düşüyor köyde erkek kalmayınca. Askerler kadar eşleri de önemli görevler üstlenmek zorunda kalmış. Cemileye daha ağır görevler düştükçe Seyit’i de gönderiyorlar ki yanında kız haliyle başına bir şey gelmesin. Köyde kalan üç beş erkekte Cemile’ye musallat olmasın. Güzelliği dillere destan çünkü. Seyit ve Cemile uzun yolları aşarak, ağır çuvallar kaldırarak yaşlarına zıt bir yükü omuzluyorlar. Halbuki Seyit 15 yaşında, Cemile de ondan biraz büyük.
Bir gün kimsenin tanımadığı bir oğlan geliyor köye. Yaralı. Savaştan döndüğünü söylüyor, ben de sizin köylünüzüm diyor ama hiçbir akrabası kalmamış köyde. Savaştan dönen her yiğit gibi büyük bir minnet ve gururlar karşılanıyor köylü tarafından. Köyün yiğitlerinden biri ne de olsa. Onlar için savaşmış canını ortaya koymuş, üstelik sakat dönmüş geriye. Üstü başı eski, yırtık. Bağırlarına basıyorlar köylüler. Eli ayağı tutan yaşı henüz kemale ermemiş herkes gibi o da sırtlanıyor buğday çuvallarını yorgun bedeniyle. Sessiz sedasız kimseye karışmadan hatta konuşmadan geçiriyor günlerini. Seyit ve Cemile’nin dikkatini çekiyor bu genç. Adı da Danyar. Eşek şakalarıyla başlayan ilişkileri arkadaşlığa dönüyor zamanla. Ama Seyit’in gözünden kaçmayan bir şey var, Danyar’ın Cemile’ye olan bakışları. Hem üzülüyor kıza belli ki narin bedeninin kaldıramayacağı bir yükü üstlendiği için hem hayran. İşte bu noktada en çok şaşırdığım şey Seyit’in sessizliği. Sessizce izliyor onları. Aralarındaki çekimin daha onlar bile kabullenemezken farkında aslında. Bir gün Danyar’ın içinde yatan bir cevher ortaya çıkınca çözülüyor tğm düğümler. O sessiz sakın yaralı delikanlının güzel sesiyle okuduğu türküler insanı büyüler nitelikte. Cemilenin içindeki ateşi harlarken Seyit’i de hayran bırakıyor. Seyit onları yan yana görmekten mutlu oluyor kendinden ve yetiştiriliş biçiminden hiç beklenmeyecek şekilde. Çünkü o da biliyor abisinin Cemileye böyle bir sevgi veremeyeceğinin, abisinden gelen mektuplarda Cemilenin adının sadece en sonda bir cümlede selam söylemek için geçtiğinin. Aradan bir süre geçtikten sonra bir asker geliyor köye, Cemileyi bulup diyor ki bak bu mektup sana eşinden geliyor. O gün Cemile kararını veriyor. Bir gün Seyit şans eseri Cemile ile Danyarı yan yana, yüzlerinde sonsuz bir mutlulukla kaçarlarken görüyor ama ne yapacağını bilemiyor o an. İyi ki de bilemiyor ki gerçek sevgiye saygı duymuş oluyor. Tek üzüntüsü yalnız kalması. Cemile ile Danyar’ın haberi bile olmadan hem iyi arkadaş oldu onlara hem şırdaş.
Kitabı okurken Seyit bana zoraki bir karakter gibi geldi önce. Onun yapısında onun şartlarında bir insan böyle davranamaz diye düşündüm durdum. Ama yaşının on beş olduğunu hatırladığımda taşlar yerine oturdu. Savaş döneminde biraz olsun mutluluk görmeye, şakalaşmaya, eğlenmeye ve yaşıtlarıyla geçireceği her ana aç bir çocuk. İki insanın mutluluğu ona öyle kutsal geliyor ki ona onca kötülüğün arasında… Bir de resime olan merakı var tabii. Onların mutlu portleri dönüp duruyor beyinde. Kitabın sonlarına doğru yengesine saf çir çocukluk aşkı duyduğunu da itiraf edince kendine tüm hikaye tamamlandı. Cemile ile Danyar’ın arkasından bu kadar yıkılmasının sebebi de temiz bir şekilde aklıma oturdu. Hem çocukluk aşkı hem sevgiye muhtaçlık hem aşka duyulan saygı. 15 yaşında çok büyük bir farkındalık ve karakter kazanmak zorunda kalmış.
Hikayenin içeriğinden çok karakterlerin özellikleri dikkatimi çekti okurken. Baktığında eşi askerdeyken başka birine aşık olan kötü bir insan var karşımızda. Düz mantık düşünüldüğünde düpedüz iki yüzlülük bu yaptığı. Ama sebepleri o kadar güzel geçirilmiş ki okuyucuya hak vermeseniz de anlıyorsunuz. Cemile’nin içindeki ikilemleri, öğretilen ahlaka aykırı davranmasının ağırlığını hissedebiliyorsunuz. Okurken büyük annenin gazabından ben bile korktum. Tek bir negatif yönü var diyebilirim, Danyar’ın türkü söylediği kısımlar gereksiz uzatılmıştı.
Seyit ayrı güzel bir karakterdi, Cemile ve Danyar ayrı.