Hiç celladınıza aşık oldunuz mu? Belki de farkına varmadan kendinizden geçip varlığınızı hiçe sayarak yok oluşunuzu seyretmişsinizdir. Birçoğumuzun aynı duyguları beslediğini düşünerek bu kanıya vardığımı hissettiğim an, aklımdan geçen pervasız düşünceleri yazıya dökmek istedim. Psikoloğumla konuşurken söylediği bir cümleye takıldı ruhum ve bu cümle beynimin içinde bozuk plak gibi tekrarlayıp durdu.
“Celladına Aşık Olmak”
Bu kavramı psikolojik tanılar doğrultusunda şöyle açıklayabiliriz;
İnsanın kendisini zora sokan ve üzen koşulları kabullenmesi, savunması, sıkıntıya sokan koşulların nedenlerini görmemesi, ezilmesine rağmen ezenin yanında yer alması, hatta ezen kişiye karşı minnet duyması olarak da tanımlanabilen bir durumdur. Psikolojide bu tanıya ‘Stockholm Sendromu’ denir. İlk kez Psikiyatr Nils Bejerot tarafından tanımlanan sendromun belirtilerini gelin hep birlikte inceleyelim. En büyük belirtilerinden birinin küçük bir iyilik için bile karşıdaki insana minnettar olmak olan Stockholm Sendromu’nda; ezilen kişi, içinde bulunduğu durumdan dolayı kendisini suçlar. Küçük bir iyilik için bile çok yoğun şükran duyguları besler. Yaşadığı fiziksel veya psikolojik şiddeti Akılcılaştırma yolunu seyreder. Benliğine yapılan bu davranışları azaltmak için ezen tarafı memnun etme çabalarına bürünür. Belirtilerin çoğunu bazen bilinçsizce yaptığımızı ve kendimize sağır olduğumuzu fark ettiğimiz an aslında gerçekleri gördüğümüz an oluyor. İtaatkar olmak, celladına takılı kalıp ruhun içindeki benliği terk etmektir.
Vefakar olmak ve fazlaca merhamet duymak zaman zaman insanda derin yaralar açabilir. Sınırları olmayan her duygu, insanı koca bir çığ altında bırakıyor. Dolayısıyla sınırları çizmeye, kalbimizi acıtan ve bize zarar veren her şeyden sıyrılarak başlayabiliriz. Unutmayalım ki bilinçli bir yaşam, yaşamaya değer bir nefes alıştır. Kendim olmayı kabul ediyorum diyebildiğimiz zaman kendimizi ve duygularımızı keşfedeceğiz. İnsan duyguları sanat eserleri gibidir. Taklitler tamamen orijinali gibi gözükebilir. Ve hatta insanı kendi oluşturduğu celladına meftun edebilir. İnsanın kendisine yaptığı tüm eziyetlerin sebebi sevilmeme korkusudur.
Düzlüklerdeki yaşamı ebediyen terk edip, kendimi aradım…