Geliyor işte İstanbul’un delisi…
Alkın tebessümle yanlarından geçti. İstanbul Darulfününun’da şair olmak delilik ise evet Alkın deliydi. Yaşıtları çoktan işe başlayıp yuva kurmuştu. Giydiği röpteşambır benzeri kıyafet,taramaya üşendiği saçları ve kirli gözlük camları ile bir deliye benziyordu. Bu kez de kendi haline güldü.Oysa o sadece şiir yazardı. Babası ile mektebe gitmek için çok müzakere etmişlerdi. Babası oğlunun ilimle uğraşmasını, suhrevi işlerle meşgul olmasını ve tasavvufla ilgilenmesini istiyordu.
Büyük bir cehtle sınavı kazanmıştı. Darulfününda üçüncü senesiydi. Gönlü velev ki Dede Efendi gibi şairler olsun. Beyatlı ise Alkın için en önemli nümuneydi. Güneşin yine doğduğu bir sabah babası ile bahçede kahvaltı yapıyorlardı. Uzun sohbetlerinin ardından mektep için yola koyuldu. Kaç günlerdir şiirleri eskisi gibi olmuyordu. Başarısı azalmış gibi hissediyordu. Ders daha başlamadığı için bahçede oturmaya karar verdi. Şiir defterini çıkardı. Sanki dünyada hiçbir kelime birbiri ile yan yana gelmek istemiyor gibiydi. Alkın kafasını kaldırdı.İşte o an… Karşısında ki gözü zeytini, dudağı kirazı,yüzü kameri anımsatan bu kıza müptela olmuştu. Alkın teveccüh için ayağa kalkıp kızın yanına yaklaştığında kız mendilini düşürdü. Alkın mendili alıp ona verme şerefine eriştiği için kendini çok şanslı hissetti. Genç kız ona hafif bir tebessüm etti ve uzaklaştı.Mektep dönüşü kız Alkın’ın aklından çıkmıyordu. Büyük bir hicap duygusu kapladı benliğini… Gece olunca uyku tutmadı. Genç kızın zahiri gözünün önünden gitmiyordu. Uyku tutmayınca kalktı; kağıdı, kalemi, mürekkebi ayarladı. Gaz lambasını yaktı. Kalemi mürekkebe bandırdı ve yazmaya başladı
“Uzun zamandır böylesine güzel bakan bir çift gözle karşılaşmadım. Adeta dimahıma hücum ediyor gözlerinizin hayali… Niyetim asla muvakkat değil, lütfedip de yarın ikindin vakti Çamlıca’da benimle buluşursanız sizinle hasbihal etmek isterim. Umarım beni inkisara düşürmezsiniz
Aşığınız Alkın”
Mektubun ucunu yaktı ve zarfa koydu. Ertesi sabah ilk iş mektubu ulaştırmak oldu. Sonrasında güzelce giyindi. Şiir defterine bir şeyler karaladı. İçinden çok sevdiği mısrayı tekrarladı
“…Sende dağıldığım gibi dağılmamıştım
Daha önce hiç bilememişim,sevmek almadan vermekmiş…”
Dede Efendi
Vakit geldiğinde İstanbul’un delisi Çamlıca’nın en güzel kızı ile kendilerine birer çay almış ve yıllarca bitmeyecek olan sohbete ilk adımını atmışlardı