Çalışan anne olmak ile ilgili yüzlerce metin okudum. Hepsi de evet bunlar benim hayatım dedirtti bana. Hep eksik geldi ama. Bence cümlede iki farklı yaşam var aslında.
Anne olmak ve çalışan anne olmak gibi. Çokça söylenir ve hepimiz sık sık duyarız ikisinin serzenişlerini. Anne olmak dünyadaki anlamı doğu tanımlanamayan duygulardan biri bence. Kadın olmak nasıl yüklenip geldiyse hayatımıza anne olmak da aynen öyle bence. İçinde can taşıyorsun, sana ses yükseltilmesine tahammülün yokken birilerinin seni tekmelemesinden mutlu oluyorsun. Bazen kendi kişisel temizliğin bile angarya gelirken, onun temizliği için kimyager bile olabiliyorsun. Sevmenin gerçekten ne demek olduğunu anlıyorsun. Uykusuz kalmak göz altı morluğu demekken gece uyanmadı diye korkarak yaşıyorsun. Sen tüm bu duyguları içinde bu zamana kadar yaşayan senle harmanlarken, hayatın koşturmacasına dahil olmak zorunda kalıyorsun.
Her şey onun için diyorsun kendine. Tüm çabam onun için. Daha iyisini yaşasın, daha mutlu olsun diye. Sona o derdini anlatacak yaşa geliyor ve karşına geçiyor. Çalışma oyna benimle diyor. Hayatın saçmalığını tekrar gözüne soktuğu an bu an işte. Senin için diyemezsin ona, anlamaz çünkü. Bir çocuğun gözünden anne olmak çok can yakıcı bir şey bence. Çalışan bir annenin çocuğuyken cumartesi günlerinden nefret eden ben, şimdi cumartesi günlerinden nefret etmeyen bir çocuk yetiştirmeye çalışıyorum. O günü temizlik ve dolayısıyla sinir harbi gününden çıkarıp, kızımın eğlence günü yapmaya çalışıyorum. Bunu yaparken de pazar günü babasında olacak, temizlik pazar da yapılır diye kendimi avutuyorum.
Kızım büyüdüğünde, cumartesilerden nefret etmeyen, temizlik yorgunluğuma şahit olmayan bir çocuk olarak arkasına baksın istiyorum.
Peki ya ben?
Elbet hayatın bir yerinde bana da ayrılmış küçük mutluluklar, sakin dinlenmeler vardır diye umut ediyorum. Her şey onun için.