Başarılı Yönetmen Lenny Abrahamson’dan büyüleyici bir film: Frank
Filmi 2014 yılında İstanbul Film Festivalinde bilet bulabildiklerimden biri olduğu için pek inceleme fırsatım olmadan izlemiştim. Filmden çıktıktan sonra gittiğime çok memnun oldum, filmden sonra ilk işim yönetmenin 2012 yılında yine bilet bulamadığım için gidemediğim “What Richard Did” filmini izlemek oldu. Açıkçası bende Frank’in yarattığı etkiyi yaratmasa da sanat filmlerine saygım sonsuz. Frank, bir festival filmi olduğundan altında yatan derinlikleri keşfetmek adına birkaç kez izlediğim bir film oldu.
Çok Yönlü Hikayesi İle Frank
Ne buldum? Film bize genç bir müzisyenin, Frank’in liderliğindeki ilginç bir müzik grubuna katılma hikayesi anlatılıyor. Aslında hikaye ne kadar Frank’in etrafında dönse de, tüm karakterler için ayrı ayrı çözümlemeler yapmak mümkün. Frank’in maskesi ve sıra dışı kurallarına şahit olurken diğer karakterlerin ise kendileri olmaktan mutlu olmadıkları kişisel dramalarına, iç ve dış dünyalarına, tanıklık edeceğimiz bir film. Aslında ana hikaye ‘’farklı’’ olanın merak uyandırması, ilgi çekmesi ve aslında ‘’normal olması’’ etrafında dönüyor. Bu sayede istediği mesajı çok güzel verdiğini düşünüyorum. Farklı olarak gördüğümüz şeyler aslında normal olanla aynı olabilir; farklı olarak görmek, ötekileştirmek sadece bizim görüşümüzü belirler. Bu yönüyle kalıplaştırmanın, dışarıdan görünen şeylerin oluşturduğu ön yargının, aslında bizimle dahi aynı olabileceği anlatılıyor. Üstelik farklı olanın aslında diğerlerine göre ne kadar normal davranışlar sergilediğini absürt bir komediyle izliyoruz. Hikayesi “The Freshies” grubundan esinlenilmiş.
Müthiş Oyunculuklar, Büyüleyici Bir Film
Film, sahneler, diyaloglar ve müzikler açısından çok büyüleyiciydi. Filmdeki şarkıları oyuncuların söylemesi, çaldıkları enstrümanları da film çekilmeye başlandıktan sonra öğrenişleri ve filmdeki müzikli sahnelerin, sahneler çekilirken kaydedilmesi filmi gerçekçi kılan güzel ayrıntılardan. Yönetmenle tanışma fırsatı bulduğum İstanbul Film Festivali’nde, biz seyircilere sahneleri daha dolu ve gerçekçi kılmak için bunu tercih ettiklerini belirtmişti.
X men’den tanıdığımız, “The Hunger” filminde oyunculuğuna hayran kaldığımız, Micheal Fassbender, bu filmde gerek sesiyle, gerekse sürekli bir maskesi olmasına rağmen müthiş oyunculuğuyla, büyüleyiciydi. Diğer oyuncular da keza performanslarıyla göz dolduruyordu. “Goodbye Christopher Robin” ve “aboutTime” filmlerinden tanıdığımız Domhnall Gleeson, nedense hep çok sevimli gelmiştir bana. Bu filmde çok öyle olmasa da… Birçok dalda aday olarak gösterilen film, en iyi senaryo ve en iyi teknik başarıyı da almış oldu. “I love you all” şarkısını söyledikleri kısım, benim için ayrı bir anlam taşıyor. “I love you all….”… Başarılı oyuncu kadrosu, yönetmeni, ve müzikleriyle, sanatsal ama keyifli bir film izlemek isteyenler için önerim kesinlikle bu film olacaktır. Çinçilla, çinçilla, çinçilla,…
Önerilen İçerik: Gişe Filmi Vs. Sanat Filmi: Bu Ayrımın Sebebi Ne?