Evet dokuz madde, on değil. Başlamadan önce, öyle çok fazla şey yaşamış yaşlı bir adamdan sağlam öğütler duymayı bekleyerek geldiyseniz sizi kandırmamak adına şunu açıklayayım. Yirmili yaşlarda biriyim ancak sadece kendi yaşadıklarım üzerinden değil, başkalarının tecrübelerinden de ders çıkarabilen biriyimdir ve geçmiş düşünürlerle de pek çok kavgam mevcut. Yani sadece benden değil, okuduğum kişilerin hayatlarından da parçalar var.
1-) Kimse hayata dair neyin nasıl olması gerektiğini bilmiyor. Küçük bir bakış açısı değişikliğiyle kurdukları sistemin nasıl çöktüğünü görebilirsiniz.
Öyle çok kendilerinden emin bir şekilde, şu şöyle yapılır, ya da şunun doğru yolu kesinlikle budur dediklerine bakmayın. Bir insan ömrü günümüzde ortalama 70-80 yıl civarındadır. 80 yaşına gelmiş bir insan dahi olsa size neyin nasıl yapılacağını radikal bir şekilde dayatmasına izin vermeyin. Elbette bir şeyler hakkında bilgiler, tecrübeler edinmiştir, dediklerini komple çöpe atmamak gerekir ancak buradaki temel nokta kimsenin kesin bir şekilde nasıl yaşamamız gerektiği konusunu bilmemesidir. Milyarlarca olasılıktan sadece birini yaşamış bir insanın, tüm bu olasılıkları bilirmiş gibi konuşmasına izin vermeyin. Şu an senin yaptığın da bu diyebilirsiniz, bir şey hakkında bu kesinlikle böyledir demekle, genel olarak bir davranış biçimini önermek arasında çok fark vardır. Burada yapılan şey, dikkate almanız gerektiğini düşündüğüm noktalar ve bu noktaları bir dayatma aracı olarak değil, nedenleriyle birlikte, belli bir mantık silsilesi içinde sizin muhakemenize sunmamdır. Ayrıca bu insan olmak, yaşamak, etik yargıları gözden geçirmek ile ilgili şeylerde geçerlidir yoksa tuz ruhunu içme diyen birine, sen ne bilirsin dedikten sonra kafanıza dikmeyin elbette.
2-) Hiçbir zaman aradığınız o mükemmel mutluluğa saf ve kesintisiz bir biçimde ulaşamayacaksınız.
Biraz acımasız ve sert olmuş gibi görünüyor ancak mutluluk anlayışınız büyük ihtimalle bize dışarıdan pompalanan nitelikte. Tükettiğimiz çoğu şeyde insan bir şeyler yaşar ve ardından öyle bir mutlu olur ki artık hayatının sonuna kadar mutlu mesut yaşar mantalitesi vardır. Bu hastalıklı anlayış yüzünden çoğumuz o anın gelmesini bekleyerek hayatımızı heba ederiz. Hayatımızın o pik noktası gelecek ve ardından mutlu olacağız, diye şimdiyi yaşamaz, hayatın gerçekten başlayacağı ve kesin olarak inandığımız o ana kadar erteleme eğiliminde oluruz. Oysa mutluluklar hayatımızın içine yayılmış ve kısa kısa olan anlardan ibarettir. Sürekli bir şekilde tüm benliğimizi ele geçiren bir şey söz konusu değil. O bakımdan artık şu lise bitsin, şu üniversite bi bitsin, bir evleneyim, bir araba alayım, bir evim olsun, bir çocuğum olsun, şu çocuğun bir okulu bitsin, şu çocuk bir evlensin vb gibi, önemli ancak o gerçekleştikten sonra yine eskisi gibi olacağımızın kesin olduğu dönemlere fazla bel bağlamamak, yaşamı, yaşam içince yaşıyor olmak gereklidir.
3-) Öyle ya da böyle her ne yaptıysanız mutlaka pişmanlık duyacaksınız. bu yüzden pişmanlık duyacak olsanız bile en azından başkalarının ön gördüğü hayatı yaşamak yerine kendi doğrularınızı edinip bu doğrultuda hayatınızı şekillendirin.
Seçimlerimizin çoğunu, başkalarını mutlu etmek, olur da seçimlerimizin sonucunda bir şeyler ters giderse, sorumluluk kabul etmemek, suçlayacak birilerini bulabilmenin rahatlığından dolayı kendimiz yapmayız. Olur da kendimiz yaparsak eğer, sonuçlarına göğüs gerebilecek cesaretimiz olması gerekir, bunun yanında dışarıdan gelen yorumları da anlayışla karşılayabilmeliyiz. Çünkü insanlar genel olarak konuşurlar, kötü olan ve hali hazırda olup bitmiş, tüm yönleriyle ortada olan bir olay üzerine konuşmak oldukça kolaydır. Onu öyle yapmasaydın, keşke şunu dinleseydinler, olmuş ve bitmiş olay üzerinde çok rahat bir şekilde açıklanabilir oysa henüz ortada bir olay yokken, o tarz kesin tavsiyeleri göremezsiniz. Olur da başarırsanız, ya en başta şöyle demiştim ama boşa demişim gibi bir söz duymazsınız ancak başarısız olursanız, ben en başta demiştimle başlayan pek çok aynı minvalde cümle duymaya hazır olup, pek de önemsemeden ancak konuşan kişiyi de kırmadan bu durumu atlatmayı öğrenmeniz gerekir. Kimse limana nasıl ulaştığınız, hangi dalgalarla mücadele ettiğinizle ilgilenmez, o limana varıp varmadığınızla ilgilenir. Bu nedenle başkalarını dinleyerek eğer olur da o limana varamazsanız, sizi yargılamayacaklarını sanmayın. Her türlü yargılanacaksınız, o nedenle en azından kendi kurallarınızı oluşturun, yapamayacak olsanız bile kendiniz denemiş olursunuz sonrasında başkalarının yönlendirmesiyle yaşanmış hayatınıza bakıp da, keşke diye ağlamazsınız. Kendi düşsen ağlamaz derler, hayatta ağlayacağınız ve suçlayacağınız biri olmazsa eğer, işte o zaman büyürsünüz.
4-) Her ne kadar uzaktaymış, ve bize hiç gelmeyecekmiş gibi hissetsek de ölüm denen bir gerçek var. Tam anlamıyla idrak edildiğinde yaşamınıza devam etmeniz mümkün değil ancak arada birazcık üstüne düşünmeniz hayatınızın her anını anlamlı kılmaya yetecektir.
Ölüm üzerinde aşırı durmak insanı bitiren, yaşamını aşırı derecede etkileyen bir durum. Bunu yapmak çok zor ve büyük bir uğraş gerektiriyor çünkü insan öleceğini bilgi olarak biliyor olsa dahi buna asla inanmaz. Bu esasında beynimizin savunma mekanizmalarından biridir, öyle ki öleceğimize olan inancımız eğer gerçekten de bilgimizin kesinliği kadar içimize işlemiş olsaydı, büyük emeklerle yapılan insan inşası hiçbir şeyi şu an görüyor olmazdık. Koca koca binalar, yıllarca süren ilmek ilmek yazılmış bilimsel araştırmalar, bunca matematik denklemi ve onların sayfalarca süren çözümleri dahil, hiçbir uzun soluklu işe kalkışmazdık diye düşünüyorum. Tam tersi de olabilirdi belki, hayatı çok değerli görüp, her anında kalıcı bir şeyler üretmeye çabalar, belki benim yazımı okumakla vakit kaybetmez, bir şeylere girişmek için hemen harekete geçerdiniz. Sonuç ne olursa olsun, hep uçlarda olur, günümüzde oturmuş olan zihinsel anlamda “sağlıklı” bir tavır sergilemez olurduk. Ölümün varlığını yadsımamak onu kabullenmek ve ondan güç alarak yaşama devam edebilmek için kullanmak gerekir. After life dizisini izleyenler dediğimi anlayacaktır, şu an ölmüş olman, tüm her şeyden soyutlanacağın fikri ve kenarda öyle bir seçeneğinin olması, kullanmasan bile, en kötü çeker giderim anlayışının verdiği rahatlık, hayatta karşılaşacağınız zorluklarla daha iyi mücadele etmenizi kolaylaştırır.
5-) Her insanda hayata iz bırakma isteği vardır. asıl sorun sizin bu izi bir suya mı yaptığınız yoksa yok olması yüzlerce yıl sürecek sağlam bir zemine mi kazıdığınızdır.
Buradaki temel nokta, geçip giden, kolayca bozulan şeyler üzerine aşırı vakitler harcayarak, onların kalıcı olması umuduyla koca bir ömrünüzü harcamamanız gerektiğidir. İnsanların hayatlarına dokunabilmek, onlara bir konuda yardımcı olmak, o insanı iyi yönde ya da iyi olduğunu sandığınız bir yönde değiştirmek, aslında o insanın da etkileşimde olduğu pek çok kişiye de dokunmak anlamına gelir. O sebeple ben insanları değil, hayvanları seviyorum diyorsanız bile, bir insanın hayvanlara bakış açısını değiştirebilmek ya da o doğrultuda ılımlı olmasını sağlayacak birkaç fikri ona empoze edebilmek, aslında kalıcı bir hayvanlara yardım yöntemidir ve oldukça değerlidir. Her hafta, gün hatta günümüzde saatte değişen, haberler üzerine kafa yormak, onlar hakkında yazılar yazıp, bundan 50 yıl sonra kimsenin hatırlamayacağı şahsiyetler üzerinden bir şeyler tartışıp kendinizi heba etmenin hiçbir anlamı yoktur. Küçük kafalar anlık olayları, orta kafalar kişileri, büyük kafalar ise fikirleri konuşur. Çünkü fikirler, bundan yüzyıllar sonra bile hala üzerinde durulabilecek temel şeylerdir. Anlattıklarım içerisinde bundan iki bin yıl önce yaşamış bir insanın fikirlerinin de olduğunu duyan bazı insanlar çok şaşırıyorlar. Eğer o insan, o dönemin zeytin fiyatını konuşarak ömrünü tüketseydi, elbette şu an onun hakkında konuşuyor olmazdım. Dediğimi anlatabilmişimdir umarım.
6-) Kendinize zaman ayırın. böyle yazınca çok klişe geliyor biliyorum ama kendi kendine on dakika geçiremeyen bir insan bomboş bir insandır. çünkü kendisinde bile kendisini on dakika oyalayacak bir şey bulamaz, başkalarına ihtiyaç duyar.
Günümüzde bu ihtiyaç çok daha fazla belirginleşiyor çünkü daha küçücük yaşlardan itibaren asla yalnız kalamayan, kendi başına düşünecek vakti olmayan ve sürekli bir yerlerden fikir, söylem bombardımanına tutulan modern insan problemi mevcut. Evet ya televizyon açıktır birilerinin konuşması üzerinden, ya elindeki tablette, telefonda bir video açıktır onun üzerinden ya anne, babası ya da arkadaşları etrafından, sürekli olarak yalnız kalıp kendi fikir çatışmasının ne demek olduğunu deneyimlemeyen bu sebeple de hep edilgen olarak kalan bir insandan söz ediyoruz. Bu insanın fikir dünyasının, düşünce yapısının derin olması beklenemez, çünkü derinlik denilen şey, kendi başına düşünüp, neyin ne olacağı ya da olamayacağı üzerine kendisini ikna etmiş, ilk başta akla gelebilecek eleştirileri zamanında düşünüp onlara cevap geliştirebilmiş insanların sahip olduğu bir şeydir. Oysa günümüzde çoğu kişi, her şey hakkında bir şeyler duymuştur elbette, sloganvari fikirlerini anında yüzünüze haykırmaktan çekinmez ancak onun niye öyle olduğunu ya da başka türlü olabilir miyi asla konuşamaz, ve bu eksikliği suratına vurulduğunda daha çok sinirlenir. Nietzsche, benim dost dediğim kişi, kendimle olan hararetli bir tartışmada bana eşik eden üçüncü kişidir der. Tarkovski, Kendinizi, kendinizle zaman geçirmeyi yalnızlık saymayacağınız şekilde yetiştirin der. Kendi kendine konuşmak delilik demek değildir, düşünmek denilen şey, temelinde bir iç monologdur. Eğer sizin iç konuşmalarınız da en az Nietzsche’ninki kadar hararetli bir hale geliyorsa, bunun ses olarak da dışarı çıkabilmesi gayet doğaldır. Geçenlerde bir twit okumuştum, bir psikolog, bana artık sormayın, evet çiçeğinizle konuşmanız gayet normaldir, eğer olur da çiçek size cevap vermeye başlarsa o zaman gelirsiniz diye. Kendinizle konuşmaktan korkmayın.
7-) Kendinizin, üzerinde bir değiştirme imkanınızın hiç olmadığı şeyler hakkında çok fazla kafa yorup üzüntülere kapılmayın.
Bu görüş çok eskilere dayanan stoacı ahlakın varsayımlarından biridir. Bizler insan olarak bir şeyleri değiştirebilme gücüne sahibizdir ve bu değişimler sonucunda olan şeyler, sebebiyet veren olarak eğer bizlersek, bizim sorumluluğumuzdadır. Yaşadığımız hayat bu kadar basit bir neden sonuç ilişkisi içerisinde değildir maalesef. Başımıza gelen çoğu şey, kendi yapıp etmelerimizden kaynaklı değildir. Hiçbir alakamız bile olmayan olaylar sonrasında, çok kötü şeyler yaşayabiliriz. Böyle durumlarda, kendimize şunu sormalıyız. Benim bu konuda şu an için yapabileceğim bir şey var mı? Eğer sorun geçmişte yaptığınız bir şey ise, ondan ders alıp ilerde yapmamak. Eğer sorunun çözümü şu anda değil, ilerde yapabileceğin bir şey ise, o an gelene kadar dövünüp, kendini mutsuz edip üzülmemek. Eğer olayda hiçbir söz hakkın yoksa, hiçbir şekilde üzülmemeniz gerektiğidir. Çünkü ne yapabilirsin ki? hiçbir söz hakkın yok, onu değiştirmek için yapabileceğin bir şey yok. Önünde iki seçenek var, asla yapamayacağın ve değiştiremeyeceğin şey üzerine sürekli kendini üzüp dövünmek ya da bunu olduğu gibi kabul edip, sürekli düşünüp kendini üzmemek. İkinci seçeneği seçmek elinde. İyi anlatamamış olabilirim ancak bu çok köklü ve iç ferahlatan bir bakış açısıdır, farklı kaynaklardan araştırıp öğrenmenizi tavsiye ederim eğer ben o kadar ikna edici anlatamadıysam.
8- ) Kendine zaman ayırıp, isteklerini keşfetmen, yönelimlerini anlaman ve hayatta seni bağlayıcı kararlar alırken bunları gözeterek karar vermelisin, seni senden daha iyi tanıyan biri olamaz.
Kendinize zaman ayırmalısınız kısmını 6. Maddede ele almıştık. Burada ise, bu ayırdığınız zaman üzerinden oluşturmuş olduğunuz kendinizi iyi tanımanız gerektiği hakkında yazacağız. Aşırı özgürlükçü biriyseniz, kurallara bağlı kalmak sizi boğuyorsa, geleceğinizin kesin bir şekilde belirlenmiş ve orada duruyor olması sizi bunaltıyorsa eğer, lütfen anne babanızın, çevrenizin dediklerinden hareketle gidip memur olmaya çalışmayın. Fazla girişken biri değilseniz, risk almayı sevmeyen, durağan bir hayata sıcak bakan, huzuru monotonlukta bulabilen biriyseniz ticarete atılmayın. Memur olmayı deneyin. Bunlar sadece şu an uydurduğum karakter özelliklerine sahip insanlar. Her insanın bu kadar bariz şekilde özellikleri olmayabilir ancak mutlaka, asla kabul edemeyeceği, üzerinden çokça zaman geçse dahi hala karakter olarak çalışma şartları içerisinde olan bir durumdan dolayı alışamayacağı noktalar olabilir. Kişi kendini tanımalı ve bunları öncesinden kestirerek, hayatına bu doğrultuda yön vermelidir. Anneniz, babanız, çevreniz sizin kötülüğünüzü istemez elbette. Dedikleri her şey iyi olmanız içindir ancak şunu asla unutmayın, kimse sizi sizin kadar iyi bilemez. Hatta çoğu insan kendine vakit ayırıp kendini anlamaya çalışmadığı için kendisini bile bilmez. Bu bakımdan eğer siz adınız gibi eminseniz bir yola girerken o yolda mutlu olamayacağınız konusunda, o yola asla girmeyin kim ne derse desin. Çünkü o yolu siz çekeceksiniz, yaşayacak olan siz olacaksınız.
9-) Yapılacak şey üzerine çok fazla düşünerek, kendini onu yapmaktan alıkoyma.
Bir şeye kalkışmadan öncesinde onun nasıl sonuçlanacağını düşünmek, o şey her ne ise, onu yaparken çıkacak problemleri anlamak adına değerli bir çabadır ancak eğer bu düşünüşler, seni o şeye kalkışmayı önleyecek kadar karamsar yapıyor ve cesaretini kırıyorsa, yaptığın şey öncesinden bir önlem almak adına beyin fırtınası değil, kendine bahane üretmekten ibarettir. Düşünmek esasında işleyen bir şeyi parçalarına da ayırmak anlamına gelir, bunu fazlaca yapmak, tekrar toparlanamayacak kadar çok parçalayıp işin içinden çıkılmaz bir hale de sokabilir. Çok fazla teorik konuştun bir şey anlaşılmıyor diyorsanız eğer, bir örnekle kafanızda canlandırmaya çalışayım. Bunu okuyacak kişilerin yaş aralığını bilmemekle beraber örneğin bir iş görüşmesine gideceksiniz diyelim. Öncesinde bunun hakkında bir araştırma yapmak, nasıl hazırlanılır, neler konuşulabilir, gideceğiniz şirketin birimleri nelerdir vb. gibi araştırmalar yapıp, bunların üzerinde düşünmek, çıkabilecek problemleri önlemek için olması gereken güzel bir çabadır. Bunu abartır ya şöyle olursa ya ben şunu dersem sonrasında bu denirse gibi aşırı saçma ancak uzun bir düşünme sürecinde olan sizler için saçma görünmeyen senaryolar üzerine kafa yorarsanız bir süre sonra enerjiniz tükenir ve sadece kötü olan şeylere yoğunlaşmaya başlarsınız. Oysa hayat ne sandığınız kadar güzel ne de sandığınız kadar aşırı kötü sonuçları barındırır.
Dokuz adet maddeyle burada yazımı sonlandırıyorum. Gönül isterdi ki aklıma bir tane daha gelsin ve her yerde gördüğünüz o hayatınızı değiştirecek 10 şey gibi bir slogana dönüştüreyim ancak hayat böyledir, gelişi güzel hiçbir şeyde dirlik düzen olmaz, hep bir çaba, bir düzeltme, bir ek gerekir. Zorlama bir madde daha gayet kolayca bulabilirim elbette ancak yapmayacağım. Yazıyı tamamen bitirip gönderdikten sonra belki aklıma gelir ama onu da sonradan eklemem büyük bir ihtimalle. O halde son maddeyi sizlere sorayım, sizin hayatta mutlaka bilinmesi gereken bir öğütünüz ya da keşke daha önce bana anlatılsaydı dediğiniz bir maddeniz var mı?