Şimdi değindiğim konu aslında emekçi işçi sınıfın çok iyi bildiği birşey. Bu duyguyu yaşamayacak kimse yoktur. Lakin yaşayanlarda ya zorunludur ya da gerçekten kendilerini zorlamayı seven insanlardır. Bende her iki özellikte vardı; kendini zorlmayı seven ve kendini zorlarken aynı zamanda da buna mecbur olan birisiydim. Bu bahsettiğim olay: yoğun geçen bir günün ardından dinlenmeye ayırdığımız zaman. Ama tam anlamıyla yoğun ve ağır geçen bir gün, yorgunluktan yürüyecek gücünüzün kalmadığı, ayakta zor durduğunuz bir gün; İşte o an, bitti dediğimiz ve durduk yere istemsizce sırıtmaya başladığımız bir gün. Çünkü sıradan bir günden bahsetmiyorum. Tamımızı verdiğimiz sayılı bir günden bahsediyorum Ve o günün sonunda: evimize gideriz, duşumuzu alırız, koltuğumuza uzanırız, televizyon izler ya da telefonumuzla zaman geçiriz ve tabi olmazsa olmazımız “çayımız”. Bir elimiz hep dolu olur. İşte o andan söz ediyorum. Aldığımız o hazzı. Bir şeyler kolay elde edilmiyor, sabır istiyor, emek istiyor. Ne olursa olsun bu böyle. İşte bu sözler, anlamını buluyor kafamızda. Belki zevk için görünüş ve saygınlık için vücut çalışıyoruz belki ailesini geçindirmeye çalışan bir işçiyiz. Nitekim o zevkin tarifi yapılamaz bana göre, ben hem para kazanmak için yaptım hem de sadece istediğim içinde genelde isteyerek yaptığında değilde zorunlu olduğun için yaptığında daha da yorucu oluyor, yani sonuda bi o kadar mutluluk veriyor insana…
BU HAZZIN TARİFİ YOK
Subscribe
Giriş Yap
Yorum yapmak için giriş yapmalısın
0 Yorum