Kimine göre hayatın daha başındayım kimine göre ise çoktan yolun yarısına gelmişimdir. Her nasıl kabul edilirse edilsin naçizane 23 yıllık yaşam serüvenimden öğrendiğim tek bir şey var “Peşin hükümlü olduğum her şeyi, yaşamakla yükümlüyüm”.
Bir ön yargıyı değiştirmek kadar zor bir şey yoktur. Özellikle o ön yargıları siz kendiniz meydana getirmişseniz. Hayatta her zaman aslaları olan bir insandım. Asla büyük bir şehirde yaşayamazdım, asla aşkı, kariyerime değişmezdim. Geleceğin ne getireceğini bilemesem bile büyük konuşmaktan asla çekinmezdim, asla kendi doğrularımdan sapmazdım. Sonra zaman, asla dediğim ne varsa karşıma çıkarmaya başladı.
En güzel dostluklar, ön yargıları yıkınca başlar.
Sahip olduğum en güzel dostluklar hiç de güzel olmayan ön yargılarla başladı. Şimdilerde en yakın dostum olan hayatıma girmeseydi ne yapardım dediğim insanı tanıma hikâyemden bahsetmek istiyorum. Dışardan bakıldığında birbirimizden oldukça farklı görünüyorduk. Onun ailesinin maddi durumu benimkinden çok daha iyiydi. Giydiğimiz kıyafetler, akşam soframıza gelen yemekler… Tümüyle birbirimizden farklı insanlardık. Bizi bir araya getiren ise okul oldu. Onu görüp “Asla böyle bir insanla arkadaş olamam” derdim çünkü ön yargılarım onun yalnızca paraya önem veren insani duygulardan uzak bir insan olduğunu söylüyordu. Ardından onu daha yakından tanıma fırsatı buldum. Düşündüğümün tam aksine o son derece alçakgönüllü biriydi. Tüm hatalarımda yanımda durabilecek kadar da cesaretli… Yanılmak hiç bu kadar güzel olmamıştı.
Evlilik mi? Asla!
Bundan 3 yıl öncesine kadar tam olarak böyle söylüyordum. Ben evlilik insanı değildim, önümde bir erkek için harcayamayacağım koca bir ömür vardı. Akademik kariyer yapmalıydım, tek önceliğim bu olmalıydı, asla başka hiçbir şeye ayıracak zamanım yoktu. “Hayat, siz planlar yaparken başınıza gelenlerdir.” Demiş John Lennon. İşte ben böyle planlar yapıp büyük büyük konuşurken biricik eşimle tanıştım. Sonra farkına vardım ki birini sevip aynı yolda yürümeye karar vermek, hedeflerinden ve kişiliğinden taviz vermeyi gerektirmiyormuş. Tam aksine gerçekten ne istediğinizi biliyorsanız ve doğru kişiyi bulduysanız zaten o insan hayallerinizi gerçekleştirmeye çalışırkenki sürecinizde en büyük destekçiniz oluyormuş.
Ön yargılarla mücadele etmek, miğfersiz savaşa girmek gibiymiş.
Yalnızca kendimin ön yargılarıyla mücadele etmedim başka insanların hakkımdaki ön yargılarıyla da mücadele ettim. Geçtiğimiz yıl sınav dönemimde yaşadığım bir olay gerçeklerin aslında her zaman göründüğü gibi olmadığını anlamamı sağladı. Bu sefer ön yargılara maruz kalan kişi bendim. Sabahında sınavımın olduğu gece ders çalışmaktan uyuyamamıştım. Okula gitmek üzere metroya binmiştim ve telaşlı bir şekilde telefonumdan notlarımı okuyordum. Kendimi o kadar kaptırmışım ki ayakta önümde duran yaşlı amcayı görmemişim. Çevremdeki orta yaşlı birinin “Şimdiki nesil kafasını telefondan kaldırmıyor, yaşlılara saygı denen şey kalmamış.” Dediğini duydum. Başımı kaldırdım ve bana baktıklarını fark ettim. Meğer o saygısız genç benmişim. Bir anda insanların gözünde aslında hiç olmadığım bir insana dönüşmüştüm. Ön yargıları yıkmanın ne kadar zor olduğunu o anladım.
Daha az plan, daha az ön yargı, daha çok mutluluk…
İşte tüm bu yaşadığım tecrübelerimden sonra benim hayattan aldığım en büyük ders de peşin hükümlü olmamak oldu. “Aslalarım” yerini “neden olmasın”lara bıraktı.
Artık, ne kadar zor olsa da uzak geleceğe dair planlar yapmadan yaşamaya çalışıyorum. Yarın ne getirir bilinmez, yarın gelir mi o da bilinmez. Yani bana sorsanız “Kendini 5 yıl sonra nerede görüyorsun?” diye bir planım yok derim.
Artık, yargılamıyorum. Genellemeler yapmadan, dış görünüşüne bakmadan insanı insan olduğu için sevmeye çalışıyorum. Aynı olmak, aynı düşünmek, aynı yaşamak zorunda değiliz önemli olan birbirimize verdiğimiz değer ve saygı. Bizi biz yapan tüm farklılıklarımızı kucaklıyorum. Birinin kötü bir davranışını mı gördüm onu yargılamaktan kaçınıyorum “belki” iyi bir nedeni vardır bilmiyorum. Tek bildiğim, gerçeğin birden fazla yansımaları olduğu.