Buralardan daha yeni gitmiştik, son kez birbirimize baktığımızı bilmeden üstelik.
Canımız derinden yanarak, ardımızdan bir el dahi sallayamayarak, sessizce, son kez göremeden. Yalnızca gittik.
Ve yalnızca gittik.
Araya uzun bir zaman girdi, tabi biz giderken, bu kadar uzun bir zamanın gireceğinden, ziyadesiyle habersiz, birbirimize karşı ise bir o kadar sessiz, usulca, sakince ettik vedamızı, ettik ama adının veda bile olmadığını bilmeden ettik.
Neticede geldik, birbirimize geldik, yine geldik ama bu kez hepsinden daha çok özleyerek geldik.
Kafa dağıtmalıydım bugün, gamsız olmalıydım keza, bastırmalıydım içimde durmaksızın haykırılan adını.
Olmadı ama.
Yapamadım anla.
Yine tutuldum sana, daha doğrusu sana sandım.
Sanmak bile yetti biliyor musun bercestem.
Aniden hızlandı kalbim, senden hallice birine rastladığımdan dolayıydı ritim artışı eminim. Sen sandım ve sen sanmak bile yetti özlemimim bir nebze daha dinmesine, dolaylı yollarla da olsa kavuştuğumu zannetmek, o an için hayal kalsa da ne de güzel bir hediye.
Sen sandım diyorum ya sana.
Sen sandım, yine sandım bercestem, yine sen sandım.
Ama ne oldu biliyor musun?
Yoruldum artık, kalbim sana çarpmaktan usandı ki o da biliyor kavuşamayacak ellerimiz. Sonsuzluğa gidecek tek platoniğim olacaksın benim. Ben bileceğim seni, kalbim bilecek, ruhum, gözlerim, beynim, bedenim, bütün benliğimle bileceğiz ve hep çok seveceğiz seni.
Bir yerlerde birilerini sen sandıkça hatta, daha da çok seveceğiz seni, sebepsizce seveceğiz, zira sen, sevmeye sebep bulmayı gerektirmeyecek kadar özelsin gönül meclisimde, sonsuza dek yargıdasın bide.
Sebebiyse sessizlik. Çok sessizsin be berceste yârim, bana ama, bana sessizsin yalnız bana, çok sessiz hatta bazen ise o kadar sessizsin ki sanki hayatımda hiçsin.
Öncende de sınandım karşılıksızlıkla lakin şu an her şey bambaşka, eminim zira ruhunun istediğinin ruhum olduğundan, eminim ama yetmiyor emin olmak, ne de olsa yok bir oluru.
Yarım kalacak sevdamız.
İhtimal kalacak, ışığın yönünü ise hiç bulamayacağız.
Aynı labirentin farklı çıkışlarında son bulacak bu yalnızlık serüvenimiz ve belki bir gün kavuşacağız huzur dolu bir aşka, lakin o aşk, bizim ortak çıkışımızda olmayacak, bizimkisi olmayacak bercestem.
Olmayacak biliyorum ve bunu bile bile acını çekiyor, kendimi bir aptal gibi hissetmekten, cani gibi hançerlemekten geri duramıyorum, yapamıyorum, yapmayı da geçtim, artık deneyemiyorum çünkü denesem de olmayacak biliyoru, hiçbir şekilde ruhum senden bıkmıyor. Bıktıramıyorum.
Oldu sanıyorum, bezdim diyor, zafer naraları atmaya hazırlanıyorum ve hemencecik geçiyor eminliğim, sonra yeniden dönüyor sana aklım fikrim.
Çözümsüz problem, tedavisiz hastalık, acıtan bir alışkanlıksın bana.
Geçemiyorum senden ve biliyorum yarın yine buluşacak gözlerimiz, ellerimiz ise bu hayattaki en büyük yetimler olarak kalacak hiç şüphesiz.
Olsun.
Yine de seni göreceğim, kendini gözlerinle avutacak yine yorgun yüreğim, yaralı kalbim, ona rağmen biliyorum, bir ihtimalden öteye gidemeyeceğim birini seviyorum.
Kızma ama ben artık vazgeçme hayali ile uyumaya çalışıyorum her gece ve çalıştıkça daha bir kafese kapatılıyorum.
Özlüyorum, özlememem gerek, özlememem lazım, peki ben neden özlüyorum?
Allah kahretsin ki hiç bilmiyorum, bilmeyi de istiyor muyum onu da bilmiyorum. Salağa dönüyorum ama seni andıkça ama bak, onu çok iyi biliyorum.
Veda etmeden veda ettim sana ve her felakette geldi adın aklıma, kafam kaç gece çatladı seni düşünmekten bir bilsen ah!
Ya da bilmesen mi acaba?
Zira dedim ya, kavuşamayacağız biz asla bu hayatta, anlayacağın bizimki de mahşere kalan buluşmalar arasında.
Bir son lazım bu hikâyeye, bu satırlara, böyle sevmeye, bu sene yazılmalı hikâyenin son satırları, bu sene kopmalıyım senden.
Yoksa hiç yapamayacağımı hissediyorum ta en derinden.
Şarkıda da diyor ya bercestem, bakar bakar gülümsetir belki vedan.
E zaten hiç çıkmıyorsun ki aklımdan, gülünce kısılan gözlerini görerek başlıyorum günlerime onca şeyin ardından.
Sandım ya işte, sen sandım, sen sandım ve seni andım, çağırdım ruhuma sarılsın diye, olmadı, sarılamadı bizim ruhlar, hep kasvetli oldu havalar.
İsimsiz gelen vedalar, aniden yaşanan kopuşlar.
Oysa her felakette kendinden önce seni anıyor bu çocuk aylardır, ya yine koparsak da bakamam diye gözlerine, sen ama ne gözmüş diyorsun bu satırları okurken belki de.
Hep aynada görüyorsun nasılsa, bir kez bile görmek için kilometrelerce gelmelere doyamadığım o gözlerini.
Bak işte, yine hatırladım seni, bir türlü koparamadım ipleri, denesem de istesem de olmuyor ama olmayacak, bir gün beni fark edip git desen de bu çocuk, parkında oynarken gözlerine takılıp düşmelere doyamayacak.
Bazen sorguluyorum bizi, acaba ben mi kuruyorum diye ikimizi.
Karşılığı var gibi hissetmek yetmiyor cevap olmaya, sorular biriktikçe birikip, çığ olup yıkılıyor üzerime on ikiyi her ikiye katladığım akşamda, ardından karamsarlıklar eşliğinde yokluğun geliyor aklıma, altında kalıyorum yokluğunun, yakıyor canımı bakamamak gözlerine.
Neden diye kızıyorum tam da şu anda kendime, neden sen sandım ki neden diye.
Sanmamalıydım diyorum sinirimi tutmaya çalışırken içimde.
Sanmamalıydım, görmemeli, duymamalı, hissetmemeliydim.
Sana bu kadar yaklaşmışken bir gün daha sabretmeliydim ama sen sandım bercestem sen sandım, sen sandım yetmedi bir de ismine tosladım, yine hayat seni andıran şeyleri sıraya dizip teker teker balyoz edip bam güm diye vurdu yüzüme.
Sensizlik, bilsen ne acı geliyor yüreğime.
Sensizliği bilmemen öyle büyük bir lütuf ki o güzel gözlerin yaşlanırdı yoksa birçok gece.
Ben mi? Ne olsun be! Umudum olmasa da her gün temenni ediyorum ellerin kavuşsun diye ellerime. Sarılıyorum pirinç tanesi kadar ufak ihtimal perilerine.
Bildiğin gibiyim yani, senden birkaç adım bile gidememişim öteye.
Meğer bir süredir sendeymiş, evdeymişim.
Evden bu denli uzağa gelmişim, evim yanı başımdaymış fakat fark edememişim, özlemiş, ismini sayıklayıp uyuya kalmışım, gecelerce seni düşünüp kafayı kırmışım ama olmamış bir türlü yapamamış, senden kopamamışım.
Şimdi fark ettim yanlış şarkıyı söylemişim, vedan bakar bakar gülümsetmezmiş, her ne kadar bile bile lades desem, yoğun acılar da çeksem, kırk yıl kırk gece ölümüne savaş da versem, o işin aslı gözlerinden ibaretmiş.
Bizim hikayemizdeyse veda, tek çıkış kapımız olmasına rağmen, bizim o şarkımız;
“Ben sana veda edemem” imiş.
Ve bazı seçenekler, seçilemeyecek kadar ötedenmiş.
Kalbime daha ne kadar acı çektireceksin berceste gözlü yârim?
Beni ne zaman terk edeceksin?
Bak terk edeceksin diyorum, kavuşmayı hepten geçtim artık, birkaç durak geride kaldı orası.
Laflara bak!
Ulan insan sorar mı ne zaman terk edeceksin diye sevdiğine!
Ne hallere gelmişim ben, kurtulmalıyım bir an evvel sevginden, kavuşması olmayan bir hikâyede rehin kalmışım resmen.
Yarın olsun bercestem, yarın son olsun. Gözlerim gözlerinden kopsun. Sonra tekrar bir başkasıyla buluşsun, acımda artık son bulsun.
Yorgun kalpler bir kaba konsun, sonsuza kadar dondurulsun.
Sevmek olmasın bundan sonra ya da tam tersi şıpsevdi olsun.
Ne olursa olsun, ister sevgiye doyumsuz, isterse aşka mesafeli olsun ama gözlerim, ne olur, asla tutamayacağı ellerinin gözlerini unutsun.