Çocukken, kahramanlardan daha da fazla onların kaderini belirleyen karakterlere ne olduğunu merak ederdim hep, öykü bittikten sonra.
O rüyadaki ak sakallı dede, nereye giderdi, öğüdünü verdikten sonra? Ya da yüzyıl süren büyüyü yapan o kötü perinin başına ne gelirdi herkes uyandığında?
İşte bu yüzden, ne zaman esaslı bir ihanetle karşılaşsam veya birinin diğerine kazık attığı bir olay medyaya yansısa ve o meşhur “Brütüs” gündeme gelse, benim de zihnimi aynı sorular kurcalar: Kahramana ne olduğunu biliyoruz da, diğerlerinin başına neler geldi?
Meselâ, Sezar’ın ünlü generali Antonius ne yapmıştır o meşum günden sonra? Ya da Kleopatra ne hissetmiştir? Peki Brütüs’e ne olmuştur, başına neler gelmiştir hançeri sapladığı andan itibaren?
“Dostlar, Romalılar, vatandaşlar, beni dinleyin: Ben Sezar’ı gömmeye geldim, övmeye değil!” diye başlar Marcus Antonius’un o tiradı.
Sezar, senato kapısında, en yakını ve hatta yoldaşı kabul ettiği Brütüs’ün de dahil olduğu kalabalık bir grup tarafından henüz katledilmiştir.
Sezar’ın komutanlarından ve Brütüs ile de yakın bir dostluğu bulunan, ancak bu komplonun dışında kalmış Antonius (ki bu şekilde başa geçmeyi umut ettiği şeklinde tarihi yorumlar da var), onun cenazesi başındadır şimdi ve devam eder:
“İnsanların yaptıkları fenalıklar arkalarından yaşar, iyilikler ise çoğu zaman kemikleriyle beraber gömülür gider. Hadi Sezar’ınkiler de öyle olsun. Asil Brütüs size Sezar’ın haris olduğunu söyledi; eğer böyleyse, bu ağır bir suç. Sezar da bunu pek ağır ödedi… O benim dostumdu, bana karşı vefalı ve dürüsttü; lakin Brütüs haris olduğunu söylüyor ve Brütüs şerefli bir zattır…
Bir zamanlar siz onu (Sezar’ı) hep severdiniz, bu sebepsiz değildi. Öyleyse sizi ona yas tutmaktan alıkoyan nedir?
Ey izan! Sen hoyrat hayvanlara sığınmışsın, insanlar da muhakemelerini kaybetmiş. Beni affedin. Kalbim tabutun içinde, şurada, Sezar’ın yanında, tekrar bana gelinceye kadar beklemeli.”
Shakespeare’in ünlü oyunu Jül Sezar’da geçen bu tirad; sadakat ve ihanete dair çok zeki bir demagojidir.
Aslında Brütüs, Senato tarafından tiranlığının kabul edilmesi nedeniyle yok olma tehlikesi karşısında, sırf cumhuriyeti kurtarmak için Sezar’ın katline ortak olmuştur. Ama bu cinayet cumhuriyetin sonu hızlandırır ve yerine geçen Oktavianus (Sezar’ın resmi evlatlığı) imparator ilan edilir. Bir bakıma bir kaderi önlemeye çalışırken onun nedeni olur. Üstelik erdemi ve sadakati ile tanınırken hain ilan edilir zavallı Brütüs. Sonuçta da peşine düşen Romalıların kendisini sıkıştırdığı köşede, onların eline düşmeden intihar eder.
Antonius ise Mısır’a gider. Sezar’ın da tutkunu olduğu Kleopatra ile büyük bir aşk yaşar. Ve Sezar’dan zaten bir oğlu olan Kleopatra’nın Antonius’tan da ikiz çocukları olur. Ancak imparatorluk bu ikiliyi bir tehlike olarak görmeye başlayınca işler değişir, Roma İskenderiye’ye girdiği sırada Antonius intihar ederek hayatına son verir, arkasından da Kleopatra.
Gerçekte ne Brütüs efendisine ihanet eden ilk yoldaştır, ne de Sezar ihanete uğrayan ilk tiran. Ama onları böylesine ünlü ve ölümsüz kılan, belki de Shakspear’in birini diğerine bağlayarak Sezar’a söylettiği sözlerdir:
“Sen de mi Brütüs! Öyleyse yıkıl Sezar!”