Boş Duvar
Leyla her zaman ki gibi oturup boş gözlerle duvarı izlemekteydi.
“Gemiye alışmış bir adamın kara da ki hayata uyum sağlamaya çalışması bazen ölümden farksızdır. Örneğin benim gibi. Ben açık denizlerde seyahat etmeye alışmış fakat artık yaşlanmış, hasta bir adamım. Birkaç ay içinde cihazlara bağlı bir hastane odasında ölüp gideceğim. Bu yüzden gemimden ayrılıp karada yaşamam ve son günlerimi huzur içinde geçirmem gerektiğini söylüyorlar. Onlar huzurdan ne anlar? İnsan, evinden uzakta huzuru bulabilir mi? Gemim, benim evim. Aynı zamanda en iyi dostum, sırdaşım, sevgilim, yol arkadaşım. Bunu bir kara parçası üzerinde yaşayan insanlar anlayamaz. Burada kalmaktansa, son günlerimde yalnızca havuç ile beslenmeyi ve zamanı geldiğinde de cesedimi de kargaların yemesini tercih ederim. Hem ölmeden önce belki de iyileşebileceğimi söylüyorlar. Bu hileli sözlere de inanmamı bekliyorlar.
Bu kara parçasına geldiğimden beri dostlarım beni yalnız bırakmıyor. Sonunda normalleşmeye başladığım için benimle gurur duyuyorlar, hastalıktan ölecek bir adam için. Oysa burada olmak benim için yaşıyor taklidi yapmaktan başka bir şey değil. Hayır, kesinlikle değil. Ben doğamdan koparıldım bir kere, uzun çok uzun yıllardır ait olduğum yerden koparıldım. Bir daha eskisi gibi olur muyum? Eğer hali hazırda hasta olmasaydım bile yine de burada kalmaktan hasta olurdum.
Burada gerçekten tutsak gibiyim. Gittiğim yerlerde gezdiğim hayvanat bahçelerini ne çok severdim. Fakat artık düşünmek bile tüylerimi ürpertiyor. Neden mi? Elbette onların tutsaklığını anlayabildiğim için. İnsan başına gelmeden anlayamıyor. Benim burada coğrafyasından koparılıp pis kafeslerde tutulan bir kaplandan ne farkım var? Kaplanla şov yapıp para kazanan, saçma sapan kıyafetler giyen, parmakları yüzüklerle dolu o büyücü kılıklı sirk adamları ile bizim aramızda ne fark var?
Sana da bu şekilde patlamak istemezdim Leyla. Fakat birine anlatmam gerekiyordu. Hafızan bozuk olduğundan ve de daha sonra başıma kakamayacağından harika bir seçimsin. “
Leyla boş duvarı izlemekten bir saniye bile vazgeçmemiş, kılını bile kıpırdatmamıştı.