Latifee çayı getir diye seslendi oturduğu yerden. Kalkmak istemiyordu, inanılmaz bir üşengeçlik gelmişti üzerine. Herhalde havalardan dedi kendi kendine. Ne sıcak ne soğuk havalar onu hep huzursuz ederdi. Hava dediğin ya çok sıcak olmalı ya da çok soğuk, aynı siyah ve beyaz gibi işte. Zihninde akıp giden düşünceleri durduramıyordu bir türlü. Şimdi yerinden kalsa, binse arabasına, sahile gitse, koşsa koşsa, ter atsa. Ama nasılda bir üşengeçlik gelmişti. Kolunu bile kıpırdatamayacak kadar yorgun hissediyordu bedenini ve aynı zamanda yüreğini. Allah Allah ne olmuştu yahu? Neden böylesine atalet içine düşmüştü ki… Yapacağı işleri geçirdi aklından şöyle bir. Ammmaaaan amma da çok iş vardı onu bekleyen. Oysa ki tek istediği sıcak çayına tam 3 şeker atıp, battaniyenin altından tavana bakmaktı. Televizyon bile seyredesi yoktu. Kendi kendini dinlemeye başladı. Hasta mıydı yoksa. Aslında ağrıyan bir yeri de yoktu ama kırgındı. Evet doğru kelimeyi bulmuştu işte kırgındı! Hem bedeni hem kalbi… Dün akşamı, yaptıkları konuşmayı hatırladı sonra. Bugüne yaptığı anda kal, ana gel, zihnini geçmişte bırakma, nefesine odaklan çalışmaları şu an işe yaramıyordu işte. Düne gidip duruyordu. Yapılması ertelenen konuşma yapılmış, nokta konulmuştu. İçi bomboştu, bomboş!
BOMBOŞ…
Subscribe
Giriş Yap
Yorum yapmak için giriş yapmalısın
0 Yorum