BEKLEYİŞİMİZ BOŞUNA:
İnsanlar, bir takım gereksiz bekleyişler içinde oluyor gün içerisinde, bakın, yanlış anlaşılmak istemem, gereksiz dememin sebebi o beklenen konunun önemsizliği, misal vermek gerekirse, hapşırmak için, hep kendilerinden önce birinin hapşırmasını bekliyorlar. Konuşmadan önce, birinin konuşmasını istiyorlar ki daha rahat konuşabilsinler.
Bir hataya adım atmadan önce, bir sevdiklerinin veyahut anonim, yoldan geçen herhangi bir insanın bir saçmalık yapmasını ya da fikirlerine benzer bir fikri, telefondaki, yanlarındaki arkadaşlarına söylemelerini bekliyorlar.
Mesaj bekliyorlar evrenden, susup, gözlerini kapatarak, belki çaresiz, belki, umutla, yine de durup, yalnızca bekliyorlar ama boşuna.
Bu bekleyiş, diğer kutsal bekleyişlere nazaran (bkz. Askerden dönecek olan oğul, uzak mesafeden gelen sevgili, doğum yapan eş, mezuniyet anı) çok daha basit ve gereksiz bekleyişler oluyor ve hata yapmaya korktuğumuzdan mıdır bilinmez, biz yapmak, denemek, yerine yalnızca düşünüp, beklemeyi seçiyoruz.
Düşünün evet, düşünmek çok güzel eylem, bizi hayvanlardan ayıran. Düşündüğünüzü uygulamaya dökmeyeceğiniz, dökemeyeceğiniz konularda fazla düşünmeyin derim yine de. Zira bu tarz konuların düşüyle günleri geçirmek, sizi yerinizde saydırmaktan başka bir halta yaramaz.
Hapşırmak yasak değil, hapşırabilirsin. Konuşmak suç değil, dudaklarına kelepçe, fermuar vurulmaz bir soru sorarsan eğer, hata yapabilirsin, nihayetinde insan, hata yapmak için doğar, sonra bu hatalardan ders çıkarır, olgunlaşır, devamında farklı hatalarla yoluna devam eder. Milyoner ve vizyon sahibi iş insanlarının şu an bulundukları konumda olmalarında yatan en büyük sebep, geçmişteki hatalarından ders alıp, benzer hatalar yapmama düşüncesini, kendilerine empoze etmeleri, iş ve kişisel hayat arasında bir set örüp, birbirine fazla yaklaştırmadan, özellikle kişisel hayatlarını pekte göz önünde tutmayarak, kendilerini olabildiğince profesyonel tutmaları gerekmektedir ki tuttukları su götürmez bir gerçek.
Keza para dediğimiz şey yalnızca bir araçtan ibaret, lale devrinden beri işler hep bir maddiyat simgesi olan balya balya banknotlarla dönmekte, geçmişe nazaran dünyada basılan paranın gerçekten haddi hesabi yok, hayat hep pahalılaşmakta, her geçen gün bir öncesini aratmakta ve bu küresel bir sorun, asla yerel değil, tabi krizi iyi yöneten, cebine her şekilde parasını koyuyor, geriye kalanlar da günü kurtarma derdinde.
Böylelikle kolayca görebiliyoruz, işlerin yoluna girmesini, susup oturarak beklemektense o yola sokmak adına bir şeyler yapabilen insanlar, kendilerini her daim düştükleri kuyulardan çıkartmakta.
O yüzden bahane üretmenin, yalnızca beklemenin, lüzumu yok bu hayatta.
BİR ŞEYLER YAPILMALI:
Senin birinden bir eylem beklediğin an, belki başkaları da senden bir eylem bekliyor hiç şüphesiz.
Aslında herkes herkesten bir şeyler bekliyor bu hayatta. Bazen evet, basit bir hapşırık ki kendisi de ortamda dönen sohbeti veyahut anlatılan önemli bir konuyu bozmamak adına hapşırmayı seçmiyor hapşıran kişi de.
O da bekliyor en başta ama bilirsiniz, hapşırık içinde tutulmaya başladığı andan bir süre sonra insanın nefesini daraltır, gözlerinden yaş getirir, katlanılamayacak bir noktaya gelir. Eğer kendinizi etiket etmek istemiyorsanız, insanların size bakmasından kolay rahatsız olan biriyseniz de bu demek oluyor ki siz bu hissin nasıl olduğunu çok iyi biliyorsunuz ve genelde ya tutabildiğiniz kadar tutuyorsunuz hapşırığınızı ya da birinden ilk adımı bekliyorsunuz. Tabi bazen de bir iş başvurusu yapacak olan arkadaşınız, elinde cv si ile sizin yemeğinizi bitirip, bilgisayar başına oturup, boş satırları tek tek deneyim, eğitim ve tecrübelerinizden aktaracağınız bilgilerinizle doldurmanızı bekliyor olabilir.
Mantıksızca, kendisini henüz bir birey olarak kanıtlayamamış insanların hepsi, dönem dönem bu gereksiz bekleyişlerin içine giriyorlar ne yazık ki.
Beklemek boşuna, gerçekten boşuna, şov olsun diye söylemiyorum bakın cidden boşuna. İmam/Cemaat esprisine döner yoksa iş herkes hapşırığı içinde tutarsa, bu bir kişide patlar, ondan sonra ardı arkası kesilmez, öyle olduğunda da konuyu toparlayamaz kimse. Hazırladığı kayıtları göndermez ve sırf bu yüzden güzelim bir işten olursa arkadaşınız, bunun hesabını nasıl vereceksiniz, sizin yemek yemenizi bekleyecek kadar naif, size öncelik tanıyacak kadar centilmen bir insanın, kalbi sizin keyfinizin kahyası olmadığından, öteki cepheden gecikme sebebiyle gelecek olan bir ret cevabı, onun hayallerini suya düşürmeye hakkınız yok sizin.
Bencilliği bir kenara bırakın, bazı hayaller, sizin varlığınızdan önce gelir bir başkasının hayatında.
FARKINA VARALIM:
Aslında insanın biraz da olaylara at gözlüğüyle bakmaması lazım, imkanlar havuzunda, tek bir kırık atlama tahtasını, fırsatlar diyarındaysa koskoca güneşin gölgesi niteliğindeki griliği kapkara bulutlar olarak gördüğümüz sürece hayat bize isterse kamyonlar dolusu limon versin, biz yine de bir bardak limonata yapmayı bile beceremeyeceğiz.
Her olaya “Önce Mehmet bir denesin de sonra biz de şey yaparız” gözüyle yaklaşır, çamur kirleri, emek birikintileriyle dolu olan ayakkabımızla bir, o lekeler, iz bırakacak birikmişler kuruyana kadar, oturmaya, yerimizde saymaya devam edersek, Mehmet o adımı atar, attığındaysa bizim adım atacak kadar birikmiş, iz bırakacak bir ayakkabımız olmaz, çamur lekelerini bazen kendimiz sileriz, bazense kururlar ve düşerler. Başarı ve fikirler de aynen bu şekilde, ölümsüz olsalar bile gün yüzüne çıkmadıkları sürece silinip giderler.
Sonraysa Mehmet, villasında içkisini yudumlayıp meyvesini yerken biz ay sonu gelecek olan kiranın gününü beklemek ve kolay yoldan köşeyi dönme planları yapmakla yetiniriz.
Mehmet olmak, Ayşe olmak, işin özü öncü olma, adım atma konusunda, gerekli maddiyata veya fikriyattan çıkacak olan maddiyata destek olacak bir kaynağa sahipsek eğer, unutmayalım ki biz kimseye muhtaç değiliz, elimizde, zihnimizde.
Sadece bunun farkına varmamız gerek o kadar.
İSTEYİNCE OLUYOR:
Söz hakkını ilk alan öğrenciye kimse madalya vermiyor belki ya da hapşıran ilk kişiye ama onlar bu hayatta atılgan olduklarını böyle bir rahatlıkla, basitlikle kanıtladıkları için hayat onları gelecekte muhakkak ki ödüllendirecek. Çabalar hiçbir şekilde karşılıksız kalmayacak, yeter ki adım atmaya direncimiz, cesaretimiz, isteğimiz, içimizde tutamayacağımız kadar kuvvetli bir hapşırığımız olsun.