Bir masal vardı…
Hani yalnızca ikimizin içine karıştığı,
Yalnızca ikimizin soluklandığı.
Yeniden doğardık, buram buram biz kokan sayfaların her çevirilişinde.
Uzuvlarımız titrerdi bir bir,
Ve mütemadiyen kaybolurduk, sessizleşen ruhlarımızın sesinde.
Zamansız, mekansız, olaysız bir masaldı bu,
Kara kara gecelerde, kara kara sayfalardan okuduğumuz.
Olmayan hecelerin sol yanında birleşirdi, o hiç kavuşmayı bilmeyen ellerimiz.
Hatırlar mısın?
Akrebin, yelkovanı kovalayışına emanet ederdik,
İki dudağımızın arasından çıkmamaya yeminli olan sözlerimizi.
Hiçliğin kıyılarında gezinen masalımız, kaderimizdi.
Acıtırdı o, acımazdı…
Yakar kavururdu, yutkunamadığımız kelimeleri.
Sonra, sonra sığ bir denizde ansızın yükselen dalgalarda arardım,
Seni ve sana ait her şeyi.
Dimağıma kilitlenirdi, sen varsın umuduyla baktığım her nokta.
Avuçlarıma alevler dokunurdu…
Ve kulaklarımda uğuldar dururdu,
İşittiğim son sesin.
Döndüğüm her sokak başında umutla dolardı gözlerim, bilir misin?
Belki de, adım adım yürüdüğüm kaldırım taşındaydı ayak izin,
Bilemezdim…
Hep beklerdim bir yerlerden usulca karşıma çıkmanı.
Oysa ne sen vardın,
Ne de, beni de içine aldığın bir masalın…
Biz
Subscribe
Giriş Yap
Yorum yapmak için giriş yapmalısın
0 Yorum