Virüs bir yandan varoluşsal krizlerim diğer yandan derken Mart da bitti neredeyse. Zamanın fazla acımasız olduğunu net bir şekilde hissediyorum şu sıralar. Arkadaşlarım gibi anksiyetem tetiklenmedi ama amaçsızca eve kapandığım bu iki haftalık süreçte kendimi iyiden iyiye işe yaramaz hissettim. Kendini koca bir boşlukta hissetmenin o ince sızısı ruhumu kemiriyor. Faydasız bir insan olduğunu hissettiğinde gözlerini kapatmak ve oksijen giderek tükenirken uzay boşluğunda sallanmak istiyor insan.
Oldum olası işe yaramaz hissettiğimden olsa gerek, benim oksijenim çoktan tükendi. Uzay boşluğunda salınıp duruyorum. Dünya kendi içinde anksiyete yaşarken camdan dışarı bakıyorum ve okulların tatil edilmesiyle döndüğüm bu muazzam şehirde nasıl ümitsizliğe kapıldığımı sorguluyorum. Her gün ölmeyi dileyen bir insan olarak covid-19 beni diğerlerinden daha az tedirgin etti. Sevdiklerimin iyiliği için evde oturup netflix izliyorum. Yirmi sayfa kitap okumak için kırk takla atıyorum. Bana cehennemde birkaç dakika nefes aldıran günlük tutma alışkanlığımı bıraktım. Öldüğümde düşüncelerimden geriye birkaç şey kalsın istemiştim ama artık ne düşündüğümü bile bilmiyorum.
Beni rahatsız eden insan kılıklılardan uzakta olmak ruhsal durumumu yalnızca birkaç gün toparlayabildi. Şimdi yıpranmış ve amaçsız, aynı zamanda huzursuz hissediyorum. Boğulmak gibi bunlar da benim için yeni duygular değil ama ama önceden zevk aldığım şeyleri de yapamıyor olmak beni yoruyor. İnsanlarla, benimle aynı şeytanlara ev sahipliği yapan insanlarla iletişim kurmaya ihtiyacım var. İki kelimeyi bile bir araya getiremiyorum. Üstelik kendimi ifade etmeye bunca ihtiyacım varken. Kendime en çok ihtiyaç duyduğum zamanda kendim tarafından yapayalnız bırakıldım.
Yalnızlığımı bir nebze azaltabilmek için buraya yazmaya karar verdim. Hepimizin desteğe ve sohbete ihtiyaç duyduğu günler yaşıyoruz. Biraz sohbet etmek istedim eşlik etmek isteyen olursa yorumlara bekliyorum.Bu hafta netflixte bütün içerikleri tüketme raddesine geldiğim için ailecek Anne With An E’yi baştan aldık. Ruhumu her seferinde daha da darmadağın eden Avonlea halkını izlerken kendi evimde yabancı hissettim. Hep böyle oluyor. Anne ve Diana ile ormandaki kitap kulübünde oturup ateşin cılız ışığını izlemem gerekirken yabancı bir evin salonunda anılardan oluşan bir dizi izliyorum.
Green Gables’ın çimenlerine serilmek için neler vermezdim… Son bölüm her zaman olduğundan daha çok canımı sıktı. Kendime veda etmek gibiydi ve bütün benliğimi geride bırakmışçasına boş hissettim. Dünya hepimizi incitiyor ama bazen, Anne gibi hayatın içinden birini görünce yalnız değilmişim gibi hissediyorum. Öğretim görevlilerimizden birinin önerisiyle Küçük Ağaç’ın Eğitimi isimli bir kitap okudum. Keşke hafızam silinse de bir daha ve bir daha okuyabilsem. Anne ve Küçük Ağaç bana, dünyadaki ırkçılığı ve ayrımcılığı tekrardan hatırlattı. Ellerimden tutup bir batağa çektiler beni ama ayaklarım bile bile onları takip etti.
Çünkü her ne kadar insanları yargılasam da ben de bir insanım. Ve insan olmak kendi türümün ayıbının acısını çekmemi gerektiriyor. İnsanın insana yaptığı zulmü ve sırf renginden dolayı birilerine işkence etmeyi normalleştiren kişileri görmezden gelemem. Gelemeyiz. Böyle harika yapımlar ve eserler insanın insana yaptığı kötülüğü gören birilerinin olduğunu bana hatırlatıyor ve içime bir nebze de olsa su serpiyor. Evde otururken bujo konusunda gelişme elde etmeye çalıştım ama yazmaya çalışmaktan vazgeçtiğim gibi çizmekten ve boyamaktan da vazgeçtim. Ellerim ve zihnim sadece durmak istiyor.
Gözlerim boşluğa bakmak veyahut bütün gün uyumak istiyor. Sabahları yataktan zor çıkıyorum ve şansım yaver giderse bir miktar enerji bulup iki üç şey çiziktiriyorum. Mesaj atacak tek bir insan bulamıyorum ve bulduklarım tarafından anlaşılmayacağımı bilerek telefonu kenara fırlatıyorum. Aklımı kaçıracak kadar boş hissediyorum ama aklımı bir türlü kaçıramadım. Belki kaçırsam düşünmek daha zor olur ve bu kadar düşünerek kendimi o batakta daha dibe çekmem. Burada yazılarımı okuyan ve varlığımdan memnun olan birileri varsa işaret versin istiyorum. Hiç kimsenin sesimi duymadığını bilerek bu platformda yazmaya başladım ama birilerinin okumasına rağmen cevap vermemesi insanı üzüyor.
Benimle aynı şeytanları paylaşmıyorsanız bile aynı zevkleri paylaşıyor olabilirsiniz. Olumsuzluklardan oluşmuş koca bir anksiyete balonu olabilirim, bunu reddetmiyorum. Ama olumlu şeyler konuşma potansiyeline de sahip olduğumu bilin istiyorum. EvdeKal hareketine destek verip salonda yuvarlanan ve bu yazıya cevap vermek isteyen birkaç kişi varsa lütfen parmaklar klavyede yolculuğa çıksın. Evde otururken belki birkaç kişiyle bağ kurmayı başarırız. Mesafelerin ilişkileri güçlendirdiğine inanan biri olarak belki içinizde beni ve varlığımı kendine yakın bulanlar vardır.
Onları yorumlarda görmek beni mutlu eder ve yorum yapmak istemiyorum diyorsanız da @stardust.2001 adıyla instagramdayım. Yorum yapmaktan veya mesaj atmaktan çekinmeyin. Sizin yoksa bile benim iletişim kurmaya ihtiyacım var. Hepinize bu bunalımlı günler için kuvvet diliyorum millet. Umarım bir an önce atlatırız.