Biraz Mola

Çok yalnızım.  Bıraktı gitti beni birtanem. Hayatım.  Geç bulup, çabuk kaybettiğim Can’ım adamım, Can’ım yok artık.

“Ölüm” sözü ona yakışmıyor. Farklı bir aleme gitti. Orada buluşmayı bekliyor. 23 Haziran sabahı yattığı hastanede yoğun bakıma kaldırıldı. O son anları hiç unutamıyorum. Son saatleri.  Ne o ne de ben ölümü düşünmedik. Ben meme kanserini yenince o da  dil kök boyun kanserini yener diye bekledim hep.  2 senedir iyi olması için çırpındık.  Eşimi hiçbir yerde yalnız bırakmadım. (kendi ameliyat ve kemoterapi zamanım hariç)  Kanserin yorup- bitirdiği yerden kalkıp yanına gidemedim.  Ailesi onu Ankara’ya istedi. Orada ameliyat ettirdiler ama iyi olmadı işte.  O ameliyat hatası eşimin canına mal oldu.

Öyle çok şey yaşadık ki.. Kanser ve tedavileri hakkında..  Aylarca… Doktorlar, hastaneler, çareler… Neleri denedik. Yazılacak çok şey var. Ama bloğa yazmak zaman kaybı. Hem çirkin düşünceli insanların yorumları beni daha da üzüyor.

Acım çok taze. 10 gün önce kabusu yaşadım. Dört yıldır yaşantımda olan hayat arkadaşımı kaybettim. Şimdi; hayatı, kanseri, sağlığı, yaşamdaki her şeyi sorguluyorum.  Kafam dopdolu ve çok şey anlamını yitirmiş durumda.  Eşim hayattayken anlamı olan birçok şey şimdi değersiz. Çok yorgunum. 

Kelimelerim dans edemedi.  Eşim Can’ın yazdığı bölük börçük yazıları vardı. Onları toparlarsam paylaşırım ama bir tane tam yazdığı yazı var.  Ondan sonra yazamadı. Kendi eliyle yazdıklarını paylaşırım bir gün. 

Bu ara interneti de açmıyorum. Sosyal medya boşa zaman kaybı gibi geliyor.  Uğraşmıyorum artık.  Bir zamanlar oynadığınız oyunlar, izlediğiniz diziler ya da zamanında değeri olan icq, msn gibi uygulamaların şimdi nasıl bir değeri yoksa şu anda yaptıklarınızın facebook, twitter ve instagramın da – gün gelecek-  değeri kalmayacak.  Boşa zaman kaybı bu internet denen illet.  Sevdiklerinizi kaybettiğinizde daha da üzülüyorsunuz burada harcadığınız zamana. 

Yaşam gerçekten çok kısa. Belki çok genç, belki çok sağlıksınız. Bilmiyorum. Aklınıza ölüm değil, özgürlük, eğlence ve neşe geliyordur. Yaz. Sıcak. Tatil.  Hep güzel şeyleri hayal ediyorsunuzdur. Ama ölüm kadar gerçek ve kesin olan ne var? Tatil mi? Eğlence mi? Sağlıklı yaşamak mı? Hiçbir şeyin garantisi yok ki. Kesin olan tek şey, herkesin öleceği. Ve zamanı belli değil.

Ya yarın ölecekseniz? Bilmiyoruz ki.. O yüzden ben internette çok zaman harcamak istemiyorum. Hep yazıyorum ama kitaplara..  Eşim hayattayken kitaplarımın çıktığını görmedi.  Keşke görebilseydi. Belki de gittiği yerden o beni görüyordur ama ben gördüğünü bilmiyorum. Paylaşamıyorum.  Onunla o sevinci yaşayamıyorum. İnşallah ben ölmeden görürüm kitaplarımın yeniden yayınlandığını. Ve yenilerini.   Bir yandan yeni kitaplar yazıyorum.  Aşkımı ölümsüzleştirmek için yazıyorum.  Bundan sonra her yeni kitapta o olacak. Onun isteklerini yerine getirmek için yaşayacağım.

Ve ölüme de her an hazırım.  80- 90 yaşıma kadar yaşamak  gibi iddiam yok. Sevdiklerim yanımda olduğu sürece yaşarım. Sonrasını istemiyorum. Şu anda – Allah başımdan eksik etmesin- bir tek annem için yaşamak isterim.  Bir de eşimden hatıra kalan bir köpek ile iki kedimiz var. Ben de ölürsem onlar ne olur bilmiyorum. Can’ımın ruhunu mutlu edebilmek için yaşayıp, çalışacağım. Yine de ölüme de her an hazırım.  Ne zaman biterse bitsin. Öbür alemde de nice sevdiklerimiz var. Onlarla orada buluşacağız. Bu da bir başka güzellik ve mutluluk olabilir.

Birtanem çok ağrı çekti. Yanlış ameliyat ve çok fazla verilen radyoterapi hasarı ile yemek yiyemedi ve ağrıları oldu. Hiç dinmedi o ağrılar.  Belki gittiği yerde rahattır. Ağrıları ölümle son buldu  Her gününde ve gecesinde yanında olup, ondan en güzel şeyleri esirgemeden, elimden gelen herşeyi yapabildiğim için içim rahat.  Ben ondan da çok kemoterapi aldım. Bende de saldırgan ve kötü huylu kanser hücreleri var.  Ne zaman ne olurum bilmiyorum. Ama her şeye hazırlıklıyım.

Sadece eşimin ruhunu huzurlu kılacak, onun projelerini yerine getirmek ve onun adına insanları mutlu edecek birşeyler yapabilmek için yaşasam yeter.

Hayat. Hepimizin ömrü bitecek.  Sonsuza kadar yaşayan yok. Geride ne bırakacaksınız? Yaptıklarınız kendiniz için değil, başkalarına yarar sağlayacak şeyler olsun.  Öbür tarafa giderken bir yüzük, bir çorap ya da bir kaşık bile götüremeyeceksiniz. Yaşınızın, sağlığınızın elverdiği ölçüde yararlı işler yapın ki ölünce de hayırla anılın.

Buraya nadiren yazı yazarım artık. Çoğu kitaplarımda olacak. Kelimeleri dans ettiremedik. Danssız kaldılar.  

Üzgünüm. Kalbimin yarısı gitti.  Onu çok özlüyorum. Sıcaklığını, kokusunu…  Gözyaşlarım yazdırmıyor.. şimdilik bu kadar.

Dans Eden Kelimeler
Bale Sanatçısı, yönetmen Kağan Can Odabaşı ile eşi Editör, kitap yazarı Ayşegül Toker Odabaşı olarak yaşadıklarımızı, yaşam denen sahnede karşımıza çıkanları sizlerle paylaşmak istiyoruz.(Böyle diyerek başladık ama maalesef ben Ayşegül, tek başıma sürdürmek zorundayım. Eşim artık bu boyutta değil.)
Subscribe
Bildir
3 Yorum
Beğenilenler
En Yeniler Eskiler
Inline Feedbacks
Tüm yorumları gör
Önceki
Dokumacı Karıncalara Vücut Geliştirmeyi Öğretip Ağırlık Kaldırtan Fotoğrafçı: Thanh Ha Bui
Dokumacı Karıncalara Vücut Geliştirmeyi Öğretip Ağırlık Kaldırtan Fotoğrafçı: Thanh Ha Bui

Dokumacı Karıncalara Vücut Geliştirmeyi Öğretip Ağırlık Kaldırtan Fotoğrafçı: Thanh Ha Bui

Sonraki
Dünya’da Yenilenebilir Enerji

İlginizi Çekebilir

kooplog'dan en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerez (cookie) kullanıyoruz.