“Düzenlerden, sistemlerden, işleyen saatlerden,
Sıkılmıştım sebeplerden… “
Aklımda yankılanıyordu şarkı sözü, dur durak bilmeden.
Bazı günler vardır, insan hiçbir şey yapmak istemez, izin verseler de beş yıl uyusam der, herkesten kaçmak ister. Bazı günler vardır ki insanı beter eder. Yalnızsınızdır, süregelen bir yalnızlıktır, bir anda belirir yalnızlık buram buram… Tedirgin olursunuz. Keşkeler, neyseler ve pekiler çıkar sahneye. Size en güzellerinden oyunlar sunar. Yanılsamalar yaşamaya başlarsınız, sorgularsınız, cevaplarını almayı bile istemediğiniz sorular sorarsınız kendinize. İnce detaylara takılırsınız. O bana ne demişti? Bunu mu dedi yoksa şunu mu? Ne demek istedi? Soğuk mu davrandı bana? Tavır mı aldı acaba? Samimiyet kayboluverir bir anda..
Bazı günler vardır, durup geçmesini beklersiniz. Herkesi birer birer elekten geçirirsiniz önce. Kimi zaman radikal kararlar alır, kimi zaman kimlerle ilişkinizi sonlandırmak istediğinizi fark edersiniz (ki o kararlar asla gerçekleşmez)…Bir süre sonra, herkes sorgulandıktan sonra, bir anlığına yalnızlığı hissedersiniz en ücra köşelerinde. Bunu gerçek yalnızlık sanarsınız…
Biraz daha zaman geçer, sanar mısınız ki gün bitti! Hayır, daha yolu yarılamadık bile. Sanar mısınız ki aklınız sizi kendi halinize bırakacak? Hayır. Şimdi sıra size gelmiştir. Aklınızın işkencesi şimdi başlar.
İnsan pek çok koşulda ve pek çok durumda kendini yalnız hissedebilir. Arkadaşlarınızla aranız açılmıştır, annenizle kavga etmişsinizdir, sevgiliniz gün geçtikçe sizden soğuyordur, belki de gerçekten yanınızda kimse yoktur, yalnızsınızdır. Küçümsemek de istemem bunlar hatırı sayılır sorunlardır. Kimse kendisi için intihar etmez. Ama insan kendine yalnızlaşmaya başlarsa bir kez işte ondan kurtuluş yoktur. Kendini sevmeyen, hatalarını kabullenmeyen, yaşadıklarını hazmedemeyen, fikirleriyle ve hisleriyle bir bütün olamayan insan, kendini tanımamaya başlar. İçinizde gezinen, damarlarınıza akan, sizin bakışlarınıza gören, sizin sözlerinizle konuşan, sizin elinizle dokunan bir yabancı. Başta fark etmek zordur ama hava kararmaya başladıkça hafiften tedirgin olursunuz. Sizin bedeninizde sizin kabullenmekten korktuğunuz bir yabancı…
Şimdi söyleyin bana kendini sevmeyen bir adam nasıl ilerleyecek işinde gücünde? Kendiyle barışık olmayan bir kadın nasıl şefkat gösterecek çocuklarına? Kendini sevmeyen nasıl sevecek bir başkasını? Kendinden vazgeçebilen birine nasıl güvenebilirsiniz? Kendinden korkan birine nasıl yükümlülük verirsiniz? Kendine acıyan biriyle yola çıkar mısınız? Ne kadar ilerleyebilirsiniz? Kendi kanatlarını kırmış biri en basitinden vahşidir. Gözü dönmüştür belki. Belki empati yoksunudur. Ama sosyal toplumun gerektirdiği şartlara uyabilen bir birey değildir. Belki akıl hastenesine kapatılır diyebilirsiniz, aklının oyunlarına mağlup olmuş adamı sonsuza kadar aklına teslim etmiş olursunuz. Belki sevenleri idare edecektir diyebilirsiniz ama gerçekçi olalım herkes biraz bencildir özünde ve bu gezegende kurallar karşılıklı fırsatlar, yardımlaşmalar, paylaşımlar üzerinden kurulmuştur…
Kendi sesine kulak tıkamış, kendi görüşüne gözlerini kapatmış, kendi sesini susturmuş, kim olduğu hakkında bir fikri olmayan biriyle aynı ortamda bulunmak istemez kimse, sohbetine kulak vermez, önemsemez veya görmezden gelir. Ama bu geçici bir şeydir. Günün sonunda kalkıp gidebileceğini bilir? Peki eğer o içinizdeyse, kim çekip gidecek? Peki ya kalan, o kim?