Giriş
Şu gelip geçici dünyada insanın amacı ne olmalıdır? İnsanlara böyle bir soru sorduğunuzda o kadar çok cevap alırsınız ki alacağınız cevapların ardı arkası kesilmez: Çok para kazanmak, başarılı olmak, kariyer yapmak, mutlu bir aile kurmak, eser bırakmak, tanınır olmak, hatta bir amaçlılığın söz konusu olmaması… gibi yüzlerce yanıt sıralanabilir. Fakat bu yazıda ele alınacak konu, uzadıkça uzayan cevaplar arasında bir hayli popüler olan “mutluluk” olacaktır. Bu cevap sadece günümüzde popüler değildi. Mutluluk, amaç olarak, MÖ 3. yüzyıl sonrası da epey benimsenmiştir. Stoacılığa göre insanın amacı mutlu olmaktır. Mutlu olmak içinse insanın doğaya uygun yaşaması gerekmektedir. Bu yüzden de insan doğaya uygun yaşama felsefesini tüm benliğiyle içselleştirmeli ve hayatının her alanına uygulamalıdır.
Stoacılık, Helenistik dönemde, temellerinin Kıbrıslı Zenon tarafından ortaya atıldığı ve insanların hayatında felsefi rehberlik görevi gören bir görüştür. İnsanlara mutluluğu ve erdemi aşılamaya çalışan bu görüşün okulu da yine Kıbrıslı Zenon tarafından kurulmuştur. İlerleyen yüzyıllarda diğer Stoacı filozoflara nazaran daha ön plana çıkan temsilciler ise Seneca, Epictetos ve Marcus Aurelius olmuştur. Bunun yanında Stoacılığın 5 temel ilkesi vardır:
- Bilgelik
- Adalet
- Yiğitlik
- Ölçülülük
- Dürüstlük
Stoacılar, mutlu olma ediminde, etik ve ahlak kavramlarını insanın hayatının merkez noktası yapmayı hedefler. İnsanın kötü davranışlardan ve hasetliklerden uzak bir yaşam sürmesi kendisi için en doğru yol olacaktır.
STOACILIKTA TEMEL NOKTALAR
Doğanın Planına Güven
Stoacılar; Doğa, Tanrı, ilke, değer ve ahlakı birbirinden ayırmayarak bütünleştirirler. Yani hepsinin özdeş olduğunu düşünürler. Stoacılığa göre insan Doğaya uygun yaşamalıdır çünkü evrenin -ve dolayısıyla doğanın- tamamı kutsal bir külli irade tarafından kontrol edilir. Bu külli iradeye sahip olan şey Stoacıların çoğuna göre evrenin kendisidir. Yani stoacıların bir nevi panteist görüş benimsediği kabul edilebilirdir. Doğada -bilindiği kadarıyla- insan dışında iradeye sahip bir varlık yoktur. Sadece insanlar doğruyu ve yanlışı ayırt edebilecek kapasitedelerdir, diğer canlılar gibi tamamen içgüdülerle hareket etmezler. İnsanların belli bir iradesi olduğu için de bu iradeyi doğaya en uygun şekilde kullanarak düzene ortak olmalılardır. Fakat burada insanın özüne göre yaşamasından kasıt; hayvanları sevmek, toprağı öpmek, ağaçları kucaklamak değildir. Stoacılığa göre insanın doğasını oluşturan şey akıllı ve erdemli bir yaşantıya sahip olmaktır. Yani insanın özüne göre yaşamını idame etmesinin yolu içgüdülerinin ve arzuların değil, aklıyla hareket eden ve toplumun ahlakını gözetleyen erdemli biri olmaktır. En azından doğanın planı -yani insana biçtiği rol- bu şekildedir ve Stoacılar bu plana güvenilmesi gerektiğini düşünür.
Tanrı dünyadan ayrı bir var olan değildir: Doğayla özdeştir ve her şey doğa denilen sistemin parçalarıdır. Dolayısıyla evrendeki şeylerin doğaya uygun hareket etmeleri de gerekir ve bu noktada insanın temel gayesi erdem olmalıdır. Çünkü “Erdem, doğayla anlaşma içinde olan bir iradeye dayanır.”
Erdem
Stoacılığa göre mal varlığının, paranın, sağlığın hiçbir anlamı ve değeri yoktur. İnsan yaşamında erdem, sonsuz iyi olandır. Aynı zamanda erdemli olmak insanın iradesine bağlıdır. Hayatta kötü giden pek çok şey olabilir: işinizi kaybedebilirsiniz, sevdiklerinizi kaybedebilirsiniz, sağlık sıkıntılarınız olabilir, toplumdan dışlanabilirsiniz, fakirleşebilirsiniz… Ama insan ne olursa olsun her durumda erdemli olmaya devam edebilir. En azından Stoacıların bilge bir kişiden beklentisi bu yöndedir. İnsan yaşamının amacını kavramış olan kişi dış güçlerden etkilenmez ve erdemli olmaya devam eder. Bu da kişiyi kaderinin efendisi olmaya iter.
İnsanın hayatında kendi erdeminden başka yegâne iyi olan yoktur. Hatta insan hayatında erdemden daha değerli hiçbir şey yoktur. Bu yüzden insan, amaç olarak mutluluğun yanında, erdemi de hayatında önemli bir yere koymalıdır. Uzun uzadıya erdemin öneminden bahsedildi. Peki Stoacılar için erdem nedir? Stoacıların erdem olarak ele aldıkları şey; giriş bölümünde de belirtildiği üzere bilgelik, adalet, yiğitlik, ölçülülük ve dürüstlüktür. Bu temel esaslara uyarak yaşamak insanı erdemli bir varlık haline getirir. Son olarak da “Stoacı iyilik yapmak için erdemli değildir, erdemli olmak için iyilik yapar.” sözünü de unutmamak gerekir. Nitekim Kant, kardeşinize iyi davranmanızın sebebini aslen onu sevdiğiniz için değil, ahlaki yasa iyiliği emrettiği için kardeşinize iyi davrandığınıza bağlar.
Erdem mekanizması kendi içerisinde eksiklikler ve çelişkiler doğurur. Bunu en baştan toparlayarak açıklayalım: Stoacılar Tanrı ve Doğayı özdeş görürler ve Doğanın kendi içerisinde bir planı vardır, o plan doğrultusunda hareket eder. Eğer Doğa belirlediği planı uyguluyorsa insanın sadece bir piyon olduğundan söz edilemez mi? İnsan piyonluk yapmaktayken insanın özgürlüğünden nasıl bahsedilebilir? Diğer bir yandan erdemin yegâne iyi olduğundan söz edilmişti. Eğer gerçekten öyleyse, Tanrı -veya Doğa- neden sadece erdeme vesile olmamaktadır? Doğa, kendi yasaları içerisinde tonla günahkarlık barındırır. Erdemi emreden Doğa neden iyilikseverlik yapıp sadece erdemin varlığını söz konusu etmiyor? Diyelim ki erdemin kavranabilmesi ve erdemi seçebilmemiz için erdemle birlikte tersi durumlar da doğada var olmak zorunda oldu. Peki bu durumda da erdemliliği barındırmak için erdemsizliği de barındırmak zorunda olan bir sistemin kudreti sorgulanamaz mı? Stoacılar adaletsizlik ve erdemsizliğe maruz kalınması durumunda erdemi seçebiliyor olmanın faydasını öne sürer. Ama Evren tamamen deterministse, kadercilikte olduğu gibi, bir insanın erdemsiz olması da doğanın bir planı olmaz mı? Doğanın insanı günahkarlığa mecbur ettiği durumda varsayılan özgürlük insan için geçerli midir?
Bu noktada bir parantez açılması gerekiyor: Stoacılık ve kadercilik birbirine karıştırılmaması gereken iki felsefi düşünce akımıdır. Stoacılığın bahsettiği şeylerin hiçbiri ötedünya alegorisi üzerinden anlam kazanmaz. Doğanın kendi içerisinde planının olması Doğanın kendi doğasına uygun şekil almasıdır. Yani Doğa, Stoacılıkta doğacılığını yapar. Kadercilikten farklı olarak, kadercilikle rastgelelik arasındaki yerde insanlara başka bir kapı olduğunu hatırlatır.
Sadece Kendi Eylemlerini Belirleyerek Özgür Olabilirsin
Stoacılığın determinizmi doğru bulan bir konumda olduğu söylenebilir. Fakat Stoacılar seçme şansının tamamen sıfırlandığı görüşüne katılmazlar. Bunu açıklayan en net argüman Khrysipposs’un Tembel Kanıt Argümanıdır. Tembel Kanıt Argümanı ise kısaca şu şekildedir: Dünyadaki olayların bazıları basit, bazıları karmaşık olaylardır. Zenon’un bir gün öleceği olayı basit bir olaydır. Çünkü Zenon ne yaparsa yapsın zaten bir gün ölecektir. Sonuç değişmeyecektir ama Spinoza’nın mercek yontmacısı olduğu durumda aynı sonuca ulaşamayız. “Spinoza ne yaparsa yapsın mercek yontmacısı olur.” demek doğru olmaz. Yani bu noktada “ne yapılırsa yapılsın olaylar olacağına varır” demek doğru olmaz. Bir olayın gerçekleşmesi bazen kişinin o eylemi yapmasıyla bağlantılıdır. Eğer bir kişi dengeli beslenmezse sağlıklı olamaz. Bu da Stoacılıkta Kontrol Dikotomisi olarak ele alınan şeydir. Kontrol dikotomisi insana bağlı olmayan şeylerin yanında insana bağlı olan şeylerin de var olduğunu söyler. Yani bir ikilik söz konusudur. Bu noktada yine Khrysipposs’un ortaya atmış olduğu Silindir Argümanı konuya açıklık getirebilir: “Eğer birisi yokuşun başında duran bir silindiri iterse silindir aşağı doğru yuvarlanır. Fakat yuvarlanması, sadece aşağı itilmesinden kaynaklanmaz; aynı zamanda silindirin kendi şekil yapısı, yani silindirik olma durumu, yuvarlanmaya devam etmesine neden olur. Örneğin aynı dış etken bir küpe uygulansaydı küp, silindir gibi yuvarlanmayacaktı. Çünkü küpün köşeli yapısı bu hareketi engelleyecekti.” Bu ikilik, Stoacılıkla birlikte düşünüldüğünde ortaya şu sonuç çıkar: Doğanın çoktan harekete geçmiş olan planına karşı çıkma ve ona güven. Fakat güvenirken kendini tamamen teslim etme çünkü olayların kimisi sana bağlı değilken kimisi de sana bağlıdır. Sana bağlı olan şeyleri ele al ve onların üzerine git. Senin kontrolünde olmayan kötü bir olay yaşamış olabilirsin ama asıl önemli olan şey senin bu kötü olay karşısında ne yapacağındır. Çünkü sen sadece kendi gücünün yetebileceği şeylerle ilgilenmelisin. Senin elinde olmayan şeylerle uğraşarak vakit harcama ve elinde olmayan şeyler için de isyan etme. Erdemden, ahlaktan ve doğayla uyumlu yaşama yolundan da sapma.
STOACILIĞIN KURULUŞU VE TARİHSEL SÜREÇTEKİ İSİMLER
A) İlk Dönemde Stoacılık
Erken dönem Stoacılıkta öne çıkan üç büyük isim vardır: Kıbrıslı Zenon, Kleanthes, Khrysippos’tur. Kronolojik ilerlemek için Zenon ile başlayalım.
Kıbrıslı Zenon
Zenon’dan geriye pek fazla fragman kalmamıştır. Bu kısımda, fragmanlarından, bu yazıda anlatılan yerler dışındaki kısımlar ele alınacaktır. Zenon evrenin tümünün Tanrı’yı oluşturduğunu ileri sürmüştür. Bu konuda Zenon’u anlamak adına Tertullianus, Diogenes ve Cicero’nun sözlerini dikkate almak da alternatif olarak önemlidir. Zenon, metafiziği ve fiziği erdeme faydası olduğu kadar değerli gördü. Onun için sadece erdem vardır. O sıralar Antik Yunan’da epey popüler olan görüşlerle savaştı denilebilir:
“Zenon, gerçek dünyanın varlığını öne sürerek başladı. Kuşkucu, ‘Gerçekle ne demek istiyorsun?’ diye sordu. ‘Katı ve maddi olanı demek istiyorum. Bu masanın katı madde olduğunu demek istiyorum.’ ‘Ya Tanrı, ya Ruh?’ dedi kuşkucu. ‘Kusursuzca katı,’ dedi Zenon, ‘masadan da katı.’ ‘Ya erdem ya da adalet ya da Üçler Yönetimi; bunlar da katı madde mi?’ ‘Elbette,’ dedi Zenon, ‘tamamen katı’.”
Gilbert Murray, The Stoic Phlisophy
Aynı zamanda Zenon tıpkı Herakleitos gibi arkhenin ateş olduğunu ve her şeyin ateşten geldiği gibi tekrar ateşe gideceğini düşünür. Stoacıların çoğuna göre bu bir süreçtir. Daha önce gerçekleşmiştir ve ateşten gelip ateşe gitme süreci her zaman kendini tekrarlamaya devam edecektir.
Kleanthes
Kleanthes Zenon’dan sonra Stoa okulunun amacına uygun devam etmesi için epey bir uğraşta bulunmuştur. Aynı zamanda Stoacılığın 3 temel ayrımından (mantık, fizik, etik) biri olan fizik alanında Stoacılığı geliştirmiştir. Kleanthes’in ruh görüşünün de Pythagorasçıların ruh görüşüyle örtüştüğünüz görmekteyiz. Kısaca ruhun öldükten sonra reenkarnasyona uğradığına inanır. En önemli eseri Zeus’a İlahi’sidir. Son olarak da bu eserin aşağıdaki bölümünde Hristiyanlıkla epey örtüşen duayı görmekteyiz:
Önderlik et bana ey Zeus ve Ey Kader,
Önderlik et bana.
Bana gönderdiğin her işte
Önderlik et bana.
Korkusuzca izlerim, kuşku edip
Bocalasam da yine uymalıyım sana.
Khrysippos
Kleanthes’in öğrencisidir. Pandeisttir ve kadere inanır. Stoa okulunu sistematik hale getiren kişi olarak bilinir. Diğer Stoacılara göre düşünceleri daha mantıksaldır ve çalışmaları etik bakımından zayıftır. Nitekim önermesel mantık sisteminin yaratıcısıdır. Khyrsippos’a göre bilgiye ancak deney ve gözlem yoluyla ulaşılabilirdi yani o bir empirikti denilebilir. Empirik görüşü sadece onu değil ondan sonraki Stoa okulunda da etkisini göstermiştir. Stoacıların matematikte, mantıkta ve diğer bilimlerde ilerleme kaydetmesinin ucu Khyrsippos’a bağlanabilir. Bunun yanında Herakleitos’un zıtlar görüşüne de katılmaktadır. Bu bağlamda kötülük problemine de kötülük olmadan iyiliğin olamayacağı cevabını verir:
“Kötü var olmaksızın iyinin var olabileceğini sanandan daha ahmak kimse olamaz. İyi ve kötü birbirine karşıt olduğu için her ikisi karşıtlık içinde var olmaya mecburdur.”
B) Orta Dönemde Stoacılık
Orta Dönem Stoacılarından en önemli iki kişi Panaitios ve Poseidonios’tur. Panaitios rasyonalist, Poseidonios ise tam tersi, empiristtir. Bilgi teorisi bağlamında farklı düşüncelerde olsalar da Platon ve Aristoteles’in fikirlerini geliştirerek katı Stoa ahlakını yumuşatmışlardır. Poseidonios Suriye’den Roma’ya doğru duraklayarak pek çok gezi yapmıştır. Bu gezileri genelde Akdeniz kıyılarında olurdu çünkü gelgitleri incelemek istemiştir. Astronomiye ve tarihe oldukça ilgili olan Poseidonios, yaşadığı dönemde Güneş’in Dünya’ya olan uzaklığı konusunda en tutarlı ölçüleri bulmuştur.
Poseidonios ve Panatios’un görüş ayrılıklarındaki en net çizgi aslen ölümden sonra ruhun ne olacağı konusundaki anlaşmazlıklarıdır. Nitekim Poseidonios Platon’un görüşüne bağlı kalarak, ruhun ölümden sonra yok olmadığı görüşündedir. Panaitios ve diğer çoğu Stoacı filozofa göre ise ruh bedenle birlikte bu dünyada yok olur. Poseidonios’un diğer mistik görüşlerine de dayanarak Helenistik Dönem Tarihçisi Edwyn Bevan, Poseidonos’un gnostisizmin yolunu açtığını söylemiştir.
C) Son Dönemde Stoacılık
Stoacılığın en yumuşak ve en modern dönemi olan son dönemde öne çıkan üç isim vardır: Seneca, Epiktetos ve Marcus Aurelius. Bu dönem diğer dönemlere nazaran Stoacılığın daha yaygın bilinen dönemidir.
Seneca
Bir öğretmen, bir yazar ve Yeni Stoa’nın kurucusu. Pek çok tragedyası, diyaloğu ve tiyartro yazıları vardır. Aynı zamanda çok kurnaz bir faizcidir. İmparator Neron’un öğretmenliğini yapan Seneca, bu dönemlerde biriktirdiği parayla Britanya’da insanlara verdiği faizli borçlarla derin bir servete sahip olmuştur. Neron’un aşırılıkları nedeniyle akıl hocası olması dolayısıyla Seneca da halkın gözünde düşmeye başlamıştır. Hikâyenin sonunda Seneca intihar edecektir ama intihar etmeden önce rehberlik görevini de devam ettirir ve ailesine karşı sözleri unutulmaz:
“Aldırmayın, size dünyevi zenginliklerden daha değerli olan bir şeyi, erdemli bir yaşam örneği bırakıyorum”
Yeni Stoa Dönemine bakıldığında görülmektedir ki; matematik, fizik ve mantık eskide kalmış, etiğe ve ahlaka yoğunlaşılmıştır. Seneca da yaşadığı zaman boyunca ahlakın öneminden bahsetmiş, yazdığı yazılarda da derinlemesine savunmuş ve mekanikleştirmiştir. Seneca’dan sonra ise Epiktetos ve Marcus Aurelius Yeni Stoacılık akımında bayrağı ellerine alan isimler olacaktır.
Epiktetos
Kendisi Yunan bir köle olarak doğmuştur. Daha sonralarda Neron tarafından azat edilmiştir. Yeni Stoa Dönemi formatına uyarak o da aynı şekilde ahlak kavramı üzerinde durmuştur. Günümüze ulaşan bir eseri yoktur ancak öğrencisi Arrianus, Epiktetos’un çalışmalarını yazıp derlemiştir, bu eserler de günümüzde mevcuttur. Bu eserlerde yalınlığa ve içtenliğe rastlanılır. İçtenliği, ahlakının büyüklüğünden gelir: Ahlakı öyle yücedir ki düşmanlarımızı sevmemiz gerektiğini ileri sürer.
Marcus Aurelius
Gelelim son isme. Kendisi Eski Roma İmparatorudur. İmparatorluk döneminde zor zamanlardan geçmiştir. Olumsuzluklara karşı direnmek için kendisini Stoacı öğretiye adamıştır. Savaş yılları arasında yazmış olduğu Meditasyonlar da bu bağlamda bilinen en popüler yazılı kayıttır. Meditasyonlar’da şöyle der:
“Seninle uyumlu olan her şey benimle uyumludur, ey Evren. Senin için zamanında olan hiçbir şey, benim için çok erken ya da çok geç değildir. Senin mevsimlerinin verdiği her şey benim için meyvedir, ey Doğa: Her şey senden gelir, her şey sendedir ve her şey sana dönecektir. Şair, Kekrops’un Aziz kenti diyor; sen Zeus’un Aziz kenti demeyecek misin?”
Bu pasajlardan anlaşıldığı üzere Aurelius evrenin bütünlüğünden ve uyumlu yaşamaktan bahseder. Bunların ardı sıra gelen ve bu görüşü destekleyen sözleriyle birlikte konu, determinizme ve özgür iradeye bağlanır ve Stoacılığa zıt filozoflarca, anlatılanların, çelişkili olduğu düşünülür.
Epiktetos ile felsefi konularda hemen hemen aynı fikirdedir. Bu yüzden aynı şeyleri anlatarak tekrara düşmek yersiz olur. Ancak bu noktada şu tespit yerinde olacaktır: Stoacılık umuttan ziyade katlanmayı ön plana çıkarıyordu. Bu yüzden Epiktetos ve Aurelius’un dönemi için gayet uygun bir yaşam felsefesidir.
Dikkat çekilmesi gereken son nokta ise Stoacılığın dönem, kişi, yer fark etmeksizin tüm insanlarca benimsenebilen ve pratiğe dökülebilen bir akım olması. Antik Yunan’da, Roma’da, Anadolu’da gerek MÖ’de gerekse MS’de izlerini görebilmekteyiz. Stoacılığın insanlar arasındaki kapsamının en net göstergesi hem bir kölenin hem de bir İmparator’un bu felsefeyi benimsemesidir. İki kişinin arasındaki sosyal ve ekonomik uçurum farkına rağmen aynı yaşam felsefesinde buluşmalarının sebebi ise Stoacılığın iki insan arasındaki tüm sınırları kaldırıyor olmasıdır. Köle de olsanız imparator da olsanız Stoacılık bu niteliklerin önemsizliğini vurgulayarak sizi dünyevi arzulardan uzaklaştırır.
KAYNAKÇA
Gilbert Murray, Stoacı Felsefe
Bertrand Russell, Batı Felsefesi Tarihi 1. Cilt
Jean Brun, Stoacılık
Marcus Aurelius, Kendime Düşünceler
Marcus Aurelius, Meditasyonlar
Edwyn Bevan, Stoacılık ve Septisizm