Bir şey sorabilir miyim?
Bazen sizinde tüm bıkkınlıklarınızın tıpkı gökyüzünde tek bir bulutun olmamasına rağmen yinede ısrarla üzerimize yağan yağmur gibi çöktüğü vakitlerde ne yapmakla yetiniyoruz? Ya da zamansız gelen bir kötü his karşısında tüm yaşamakta olduğumuz mevcut hayatı yekpare bırakıp o hislerin üstümüzde bıraktığı katre-i hüzün anılarında kaybolmaktan kendimizi alamayıp, üstelik sonra da kendi kendimize “Ne diye yaşayıp gidiyoruz sanki bu dünya hengamesinin zaman adlı kumarhanesinde?” Diye sinirlenip isyan ettiğimiz vakitlerde ne yapıyoruz? Sanırım bu gibi durumlarda zamana bırakıyorduk gibisinden düşündüğünüzü, nasıl olsa kısa bir süre sonra geçer boşverirdim deyişlerinizi, duyuyor hatta sonrasında kuracağınız cümleleri bile ne konuşacağınızı önceden kestirmesine rağmen yinede sabırla dinleyen ilkokuldaki öğretmenleriniz gibi tahmin edebiliyorum: “Buda geçer yahu”. Evet bunların hepsini bu iki üç kelimelik söz öbeğine tıpkı yıllardır kullandığımız ağrı kesici ilaçların ağrıyı gerçektende keseceğine inandığımız gibi inanıyoruz. Ama geçene kadar ki geçen zamanı ve o anki mevcut güzel duygularımızı yeşilçam filmlerindeki parayı bulmuş zenginler gibi savurup attık dünyanın insan ve zamanla dolmuş köşelerine. Sanki her köşe başına kumar oynanılan birer masa kurulmuşta yaşamımıza oynuyor gibiyiz o kendisine harabe hayatlar biriktirmiş olan köhne hayat masasında. Ve nasıl oluyorsa hepte biz kaybediyoruz o zaman kumarhanesinde. Sanırım beylik bir söz etmek gerekirse derdik ki; zaman kayıptır.