Emily Bronte’nin ilk ve tek kitabı olan Uğultulu tepeler, sizi de rüzgarına kaptıracak. Kitabı bitirdiğime hakkında bir şeyler yazma ihtiyacı duydum. Aşkın hem bu kadar keskin hem bu kadar ızdırap dolu olduğunu anlatan kitap okurken beni içine çekip o duyguları benim de yaşamamı sağladı. İngiliz Klasiklerine bu kadar hayran olmam Jane Austen ve Emily Bronte sayesinde sanırım. Seçtiğim bu iki kitabın anlatımı, hikayesi beni çok etkiledi.
Bay Lockwood’ un kiraladığı çiftlik sayesinde İngiltere’nin sığ serin tepelerinde gezintiye götüren bir kitap, Bayan Dean’ın geçmiş anıları şuan yaşanıyor gibi anlatmasıyla mükemmel bir atmosfer yaratmış. İlk başlarda karışık gibi görünen kitap içine girdikçe sizi o Uğultulu Tepelere doğru yolculuğa çıkarıyor. Başta inzivaya ne diye çekildi ne olacak ki gidip aşık olur birine burada diye düşünebilirsiniz ama kitap ters köşe yapıp Mrs Dean’ın geçmişi o an yaşıyor gibi anlatmasıyla sizi şaşırtıp bağlıyor. Ah hala tüylerim diken diken oluyor. Karakterlerin çoğu insana yeter ama dedirtecek cinstendi. Aşkın en gerçekçi ama bir o kadar da acımasız hali, yıllar yılı süregelen bir intikam ateşi ile yanıp tutuşan Heathcliff… Nefret edilesi bir karakter olduğu düşünülen ama asla nefret edemediğim karakter. Her kitapta bir karaktere aşık olan ben bu kitapta hepsine kalbim buruktu.
Kitapta başta acımayla başlayan duygunun nelere yol açtığını, hastalık derecesinde olan sevgiyi, dostluğu, tutkuyu, nefreti, düşmanlığı, iyiliği, kötülüğü, sadakati, korkuyu, pişmanlığı kısaca aklınıza gelebilecek, hissedebileceğiniz bütün duyguları bu kitapta harmanlanmış şekilde bulabilirsiniz. Heatchliff’in nefretini sanki size gösteriyor gibi ondan korkarken, Cathyle birlikte pişmanlığı yaşıyor ve Edgarla birlikte seviyorsunuz. Her karakterle ayrı bir bağ kurduğum bir kitaptı. Karakterler irite edici gelirken bir o kadar da hayranlık bırakıyor üzerinizde. İkinciye okuyacağım çok az kitap vardır. Biri Aşk ve Gurur, ikincisi Uğultulu Tepelerdir. İnsanın çaresizliğinden, hastalık derecesinde olan sevgiden aslında nasıl bir çok hayatı yok ettiğini de anlatıyor kitap.
‘’İnsanı insan yapan, yüzüne güzellik katan ve onu sevdiren tek şey kalbinin temizliğidir. Yoksa hepimiz aynıyız, etten ve kemikten oluşmuş bedenleriz. Bizi birbirimizden ayıran tek şey kalplerimizin özelliğidir. Eğer temiz ve güzel bir kalbiniz varsa, bu dışınıza yansır. Fakat kararmış, herkesin kötülüğünü isteyen, kıskanç biriyseniz, kalbinizin kötülüğü yine yüzünüze yansır. Ve dünyalar güzeli olsanız bile, kalbinizin karanlığı güzelliğinize gölge düşürecektir.”
Bu kitabı okuyacak olanlara uyarımdır!
Ölümsüz bir aşkın, olağanüstü tatlılıktaki bir sevginin, sarsıntılı bir sadakatin, insanı ölüme terk eden bir ihanetin, uzun süre planlanacak olan bir intikamın gölgesini sayfayı her çevirişinizde ürpere ürpere hissedeceksiniz.
Şiddetle tavsiye ettiğim bu kitapla sizi baş başa bırakıyorum. Keyifli okumalar. Kendinize cici bakın 🙂