Dizi sıradanlaştırdığımız acı gerçekleri tüm sıradanlığıyla önümüze koyuyor ve biz sıradan olanın güzelliğiyle sınanıyoruz. Hepsi bildik hepsi tanıdık hikayeler, peki bizi bu kadar etkileyen yanı ne oldu bu dizinin?
“Duygular gereklidir ve faydalıdır Meryem. Tüm duygularımızı hissedebilmek için kendimize izin vermemiz gerekir. Seni, beni, hepimizi, kim olduğumuzu tanımaya ve ne istediğimizi öğrenmeye taşıyacak olan köprülerdir duygular.”
-Bir Başkadır
Uzun uzun tartıştık arkadaşlarla bu konuyu, Meryem’in bastırdığı duygu hangisiydi diye. Evlenme isteği? Sinan’a aşık olması? Abisi ve yengesiyle yaşamaktan sıkılmış olması? Ya da hepsi birden? Bence Meryem’in problemi kendine ait bir hayatı olmamasıydı. İlk seanstan son seansa kadar Meryem hep abisini ve yengesini anlattı çünkü kendine dair anlatacak bir şey yoktu. Kendisine ait tek şey Sinan’ın evine temizliğe gittiği vakitlerdi. O yüzden hiç tanımadığı bir adama aşık oldu. Kahveyi nasıl içtiğini bilmek birini sevmek için yeterli midir?
Bir sürü olaya tanık olduk Meryem’in hayatında; yengesi bileklerini kesti, biri evlerinin camına taş attı, arabaları yoldan çıktı, yengesi yeğeni ile birlikte ortadan kayboldu, abisi bıçaklandı… Tüm bu olanların içinde herkese yetişmeye çalıştı Meryem, psikoloğa da hocaya da yengesini ve abisini anlattı. Peki ya Meryem? Hiç korkmadı mı kaza yaptıklarında? Hiç üzülmedi mi yengesi intihar girişiminde bulunduğunda? Kimse sormadı iyi misin diye, hiç kimse. Meryem o yüzden psikoloğa gitmeyi seviyordu. Hani diyordu ya “bana iyi geldi, bayılmalarım kesildi” diye. İyi geldi çünkü biri oturup onu dinledi, nasıl olduğunu sordu. Bu kişi ona karşı önyargılarla dolu olsa dahi.
Koşulsuz sevginin ne demek olduğunu hiç öğrenememiş olan Meryem, elinde bir tepsi börekle gitti psikoloğa çünkü bedelsiz bir ilgi görmemişti hayatında. O yüzden Sinan’a kekler yapıyordu, abisine devamlı aç mısın diye soruyordu. Ancak Meryem’in bilmediği bir şey vardı; koşullu hareketlerle, koşulsuz sevgi elde edilemezdi. Ve biz bunu Hilmi ile gördük dizide. Meryem hiçbir şey yapmasa da Hilmi onu sevmişti. Sadece önünden geçip gitmesi yetmişti ona.
“Ama yazgısını yaldızlı çokomel kağıtları gibi,
Tırnaklarıyla düzeltemiyor insan.”
-Didem Madak /Ah’lar Ağacı
Hilmi’nin Meryem’e verdiği Çokomel’i gören her Didem Madak hayranı benim gibi hissetmiştir sanırım. Ah dedik sonra. Ah Meryem demek sen de yazgını yaldızlı çokomel kağıtları gibi tırnaklarınla düzeltmeye çalıştın.
Hepimizin yaraları var, Meryem’in, Ruhiye’nin, Hayrunnisa’nın, Gülbin’inki gibi. Biz kadınlar birbirimizin yaralarına aşinayız. Bizde , annemizde ya da bir kız arkadaşımızda vardır aynısından. Toplumumuzdaki birçok erkek bireye yeni gelen bu yaralar bizim sıradanımız olmuştur. Bundandır ki dizinin üstüne bu kadar çok konuşuldu. “Selam erkek birey, acılarımıza merhaba de. Çoğunu kendin açtığın için tanıdık geliyor olmalı yaralarımız..”