Daha sonra filmi de çekilmiş bu roman, kölesi davus üzerinden, tarihin gördüğü en etkileyici ve çekici matematikçi, astronom ve filozoflardan biri olan Hypatia’nın hayatını konu ediyor. Açıkçası bu kitaptan bu kadar etkileneceğimi ummazdım. Hatta diyebilirim ki okuduğum hiçbir roman bana bu kadar tesir etmemişti. İlk defa bir romanın bitmesini istemedim ve bittiğinde de çok üzüldüm. Filmini de izledim ama filmden kitap kadar etkilenmedim. Çok etkileyici bir kadın yine müthiş etkileyici bir romanla anlatılmış.
Gerçekten de filmlere, kitaplara, belgesellere konu olacak bir hayatı var Hypatia’nın. Hiçbir önyargısı olmadan, özgür düşünen, açık fikirli, hayatı anlamlı bir şekilde dolu dolu yaşayan, hayata ve insanlara dokunan bir kadın. Ne yazık ki çok talihsiz bir dönemde yaşamış ve ortaçağ karanlığının kurbanı olmuş.
Goethe ne demişti vaktiyle: “Harekete geçmiş cehalet kadar tehlikeli bir şey yoktur.” Hypatia’nın yaşamının son günlerinde de cehalet harekete geçmişti. Bağnaz karanlık ruhlu ama peşindekilerden daha zeki olan bir insan, Hypatia’yı adeta şeytanlaştırarak bin bir türlü fitneyle katı bir taassup içinde olan taraftarlarını galeyana getiriyordu. Ve maalesef onlara karşı koyacak bir güç de bulunmuyordu. Zavallı Hypatia insanlıktan çıkmış bu kişiler tarafından vahşice katledildi. Ve ne yazık ki insanlık bu tür olaylardan yüzyıllardır ders almamış durumda.