Dil konusunda her zaman ve her yerde duyduğumuz cümledir “Bir dil bir insan iki dil iki insan.” Fakat ülkemizde dil konusunda çok geride olduğumuzu düşünüyorum. Genelde etrafımdan “keşke ben de İngilizce konuşabilsem.” cümlesini çok duyuyorum ne yazık ki! Üstüne bir de başka diller bildiğinizi öğrendiklerinde onların gözünde ulaşılamayacak bir hal alıyorsunuz.
İnsanlar kendilerini dil konusunda öyle bir kapatmış ki sanki istese öğrenemeyecek zorluk derecesine getirmişler beyinlerinde. Doğal olarak da hiçbir zaman öğrenemeyeceklerini düşünüyorlar. Çünkü beyinlerine bu şekilde kodlanmış.
# AMA YANILIYORLAR #
Öncelikle bu konuda ön yargılarının çok yüksek olduğunu düşünerek yanıldıklarını belirtmek istiyorum. Evet dil bir yetenek işi fakat yetenek işi dendiğinde hiçbir zaman o yeteneğin kendilerinde olmadığını söylüyorlar. Halbuki herkeste dil öğrenme yeteneği vardır. Sadece yeteneği olmadığına inanıp üzerine düşmemişlerdir. Yetenek nerede biliyor musunuz? Yetenek yatkınlıkta, yetenek telaffuzda. Ama kimse size yurtdışına çıktığınız zaman telaffuzunuz yok diye yargılamıyor. Bu yüzden korkmayın. Allah ne verdiyse tüm bilgilerinizi karşı tarafa korkusuzca sunabilirsiniz. Gerisini onlar düşünsün.
# Yabancı Dil Konuşmak Cesaret İster #
Yeni tanıştığınız biriyle kendi dilinizde konuştuğunuz zaman bile nasıl ses tonunuz, aksağanınız ve dil bilgisi yapınız değişiyorsa ikinci bir dilde de o dili konuşan bir yabancıyla konuşurken de doğal olarak değişir. Fakat birinde kendi dilinize daha hakim olduğunuz için kolayca işin içinden çıkabilirsiniz. Peki neden ikinci bir dilde bunu yapamıyoruz? Çünkü cesaretimiz yok. Karşı tarafa dil bilgisi hatası yapmamaya çalışarak üstüne bide telaffuzum nasıl acaba diye düşündüğünüzde konuşacağız konu hakkındaki düşüncelerinize yer kalmıyor. Bırakın hataları!!! Önemli olan konuyu karşı tarafa aktarmanızdır ki karşı taraf sizden dil bilgisi kuralı değil düşüncelerinizi duymak ister. Bu yüzden cesaretlenin ve yazıya dökebildiğiniz cümleleri hatalı da olsa karşı tarafa anlatın.
# Anlıyorum Ama Konuşamıyorum #
Anlıyorsan konuşabilirsin. Genelde bu aslında bir kaçış cümlesidir bana göre. Çünkü bir kaç kelime dışında başka bir şey anlamıyorsundur. Eğer anlıyor olsaydın gayet konuşabilirdin. Nasıl konuştuğun önemli değil, ister aksağansız ister yavaş fark etmez. Anlıyorsan konuşmayı da dene arkadaşım. Öyle öyle bir bakmışsın konuşurken politikaya bile girmişsin.
# İngilizceyi Bilelim de Diğer Diller Kalsın #
Bir dilci ve onun ötesinde bir eğitimci olarak bu cümlenin ne kadar boş cümle olduğunu vurgulamama gerek yok. Ama maalesef çoğu zaman evrensel bir dil olduğu için İngilizceyi öğrenelim yeter gözüyle bakmaktayız. Ama bu da bencillik. Neden Almanya’ya gittiğimiz zaman Almanca konuşmayalım? ya da Fransa’ya gittiğimiz zaman Fransızca konuşmayalım ki? Adamlar üniversitelerinde öğrencileri başka bir dil öğrensin diye bedava dil kursu açıyor. İngilizce bil yeter biz öyle de anlaşırız demiyor. Bedava diye de öğretme sistemlerinden vazgeçmiyorlar. Peki neden bizim ülkemiz de bu şekilde teşvik edici kurslar yok diye düşünebiliriz. Haklıyız aslında düşünmekte. Kurs olsa bir türlü olmasa bir türlü. Öğretmen ders anlatmaya bıkmış öğrenci dinlemeye. Vay halimize diyorum!!
#Şanssız Değiliz#
Bazılarımız dil konusunda şanssız olduğumuzu düşünürler. Evet kısmen şans faktörü vardır. Doğuştan bilingual dediğimiz iki dili aynı anda öğrenen insanlar vardır çevremizde. Buna etki eden ise doğdukları ülkedir ya da anne ve babanın dilleri farklı olan ülkelerde doğup büyümüş olmasıdır. Onlar daha şanslı diyoruz genelde. Ama yine yanılıyoruz. Çünkü her nerede doğmuş olursak olalım kendimizi geliştirmek bizim işimiz. Dil öğrenmeye açık olduğumuz takdirde aradaki sınırların bir önemi yok. Özellikle elimizin altında teknoloji gibi bir şans varken.
# Gelin Bir Dil Daha Öğrenelim #
Kendi dilinizden başka bir dil bilmiyorsanız öğrenmeye İngilizce’den başlayabilirsiz ve sonrası çorap söküğü gibi gelecektir.
Hint-Avrupa Dil Ailesi’nde iki kol vardır. Birincisi “Avrupa Kolu” ikincisi ise “Asya Kolu”. Bu kollar da kendi aralarında bölünür. Avrupa kolu Germen, Roman ve Slav olarak 3 dil grubuna bölünmektedir. Asya kolu ise Sanskrit ve bugünkü Hint dilleri, Tarihi Avestçe, Farsça ve Ermenice olarak kendi arasında bölünür.
#Hangi Dil Grubunu Seçmeliyiz?#
Seçtiğiniz dile göre tabi ki bu değişir. Sen Farsça öğrenmek istiyorsundur fakat arkadaşın Latince öğrenmek istiyordur. Önceliğin sana hangi dil daha yakın geliyorsa o olur genelde. Fakat kendi dilin dışında başka bir dil daha bilmiyorsan da tavsiyem Avrupa Koluna yönelmektir. Mesela Germen Dil ailesinin bir üyesi olan İngilizceyi öğrendiğin zaman aslında farkında olmadan diğer dillere de yatkınlığın artar. Yani İngilizcenin üstüne Almanca, Felemenkçe ve İskandinav Dillerini de koyabilirsin hatta biraz daha zorlansan tüm bu “Avrupa Kolu Dillerinden” faydalanabilirsin. Ama her şeyden önemlisi kararlı bir şekilde cesaretine de inanarak bu işe başlamaktır. Sürecin uzun olacak! Yavaş yavaş, sindire sindire, severek ve benimseyerek ve sabırla başlamalıyız dil öğrenme sürecine. Daha sonrası arkadaş edinmek. Belki de en kolayı bu oluyor o zaman. Öğrendiğin dili konuşan bir kişiyle arkadaş olursan senden şanslısı olmayacak. Gün be gün öğrendiğin dilin geliştiğini gördükçe kendine olan inancın da artacak ve bir dil daha ekleyeceksin arkasında.
#O Zaman Vakit Kaybetmeyelim#
Gelin bir insan değil çok insan olalım. 🙂
Bu yazımı okuduktan sonra sizi bir nebze de olsa cesaretlendirebildiysem ne mutlu bana…