Birden tenha bir sokakta yürüdüğünü farketti. Üstelik hava soğumuştu. Sığınacak soğuk bir kaldırım taşı aradı gözleri, sokak bomboştu. Kafasının içine benzetti. Sokağa soğuk bir kaldırım taşını bile çok görmüşler diye mırıldandı. Üzeri inceydi, yaklaşık 2 saat önceki düşünceleri gibi. Hep ince düşünceli bir insan olmuştu. Annesi gibi; ki annesi ince düşüncelerine rağmen yıllardır hiç yıkılmamıştı, onu sadece bir ya da iki kez ağlarken görmüştü. Bu yönü de annesine benzeseydi ya? Hoş artık kendi de ağlayamıyordu.
Ağlayamamak… Ağır bir kelimeydi ve berbat bir his getiriyordu ardından. Kelimenin ağırlığı şundandı ona göre: dil bilgisini bir köşeye koyun, ağlamak hissi var içinizde, bunu yapabilecek yeteneğe sahipsiniz, lakin buna gücünüz yetmiyor. Düşünün iki ayak üzerindesiniz, dakikada yaklaşık 15 nefes alıyor 15 nefes dışa veriyor ciğerleriniz üstelik yanan sigaranın dumanı da nefesin içindeyken, dakika da 10 farklı konu aklınızdan geçebiliyor zihniniz olumlu olumsuz sonuçlar doğuruyor konularla alakalı, gözlerinizin görüşü de gayet net, ağlamak istiyorsunuz ne ciğeriniz yetiyor buna artık ne yorulan ayaklarınız ne zihniniz ne de gözlerinizi artık yakmaya başlayan sigaranın dumanı.
Oraya çökmek istedi ve orada kalmak. Tüm hayatını sokağın başına bırakmak istedi. Sarıldı-kendine-sımsıkı. Kaçma dürtüsü ne zaman geçerse o zaman adım atacaktı çünkü biliyordu. Nereye gitse kimin yanına sığınsa kendinden kaçamayacaktı.
İnsan bazen dört duvar arasına sıkışır gibi kendi zihnine sıkışabiliyordu.
Düşünceler yeniden zihnine doluşmaya başlayıp kaçma hissini unutunca yeniden adım atmaya başladı. Karşısına 3 sarhoş çıktı. Özendi onlara, artık sarhoş olması için çok daha fazla alkol istiyordu vücudu, eskiden ne kadar kolaydı. Alkol artık zihnini daha fazla ayık tutmaya başlamıştı, zihni daha da netleşiyordu. Alkole sığınamazdı. Alkolü eskiden sığınak olarak kullandığı zamanları hatırlayınca yüzünü ekşitti. Ne büyük aptallık ama!
Çevresinde kimseyi bırakmamıştı, herkesi kendinden uzaklaştırmayı başarmış, kalanlar da kendi kendine kaybolmuştu. Zordu onun için her şey. Bir sabah çok enerjik uyanıyor kendinde her şeyi yapacak gücü buluyordu, diğer sabahlar ise gözlerini bile açamıyordu. Hayatının her evresinde ikilemde kalmıştı ama bu başkaydı. Adımlarını eve doğru yöneltti. En güzel sığınak evdi. Zaten geleni gideni yoktu, fatura bırakmaya gelen postacılar dışında, kimsesi yoktu. Bir kedi dolandı peşine uzun bi süre. O an kendini o sokak kedisine benzetti. İzin verdi onu takip etmesine. Anahtarı kilide oturtup klik sesi geldiğinde açılan kapıdan yalnız bir kadın ve bir sokak kedisi girdi içeriye. İkisi de aynı yatağa doğru uzandı ve bıraktılar kendilerini oracığa. Yeni gün doğuyordu, eve, yüzüne, kedi patisine. Kapandı gözleri.
Açıldı gözleri. Yine boşluğa, yine akşama. Güneş kaybolurken ince bir ışık hüzmesi uyandırmıştı kabuslarından. Üşümüştü. Üzerini örtecek kimsesi yoktu, üşümüştü. Sokakta peşine takılan kara kedinin sıcaklığını hissediyordu bir tek. İlerleyen günlerde ne pencere ne balkon kapısı açık olmasına rağmen, kedinin kaçmaya hiç yeltenmediğini farkedecekti, kendisinin aksine.