Bir Başka Pencereden Kösem Sultan

16. yüzyıl itibariyle, Osmanlı hanedan üyeleri kadınlar, siyasi gücü doğrudan kullanmaya, yabancı elçilerle görüşmelere ve oğullarına “naibe”lik yapıp yol göstermeye başlamışlardı.Bunlardan birisi de Kösem Sultan’dır. Aslında Kanuni Sultan Süleyman döneminde, hanedanın kalabalıklaşmasını da görmekteyiz. Genel olarak bilinene göre beş erkek evladı ve iki kızı olup, sarayda aynı anda yaşayan üç hanımı ve dört kız kardeşi vardı. Sultan Süleyman’dan sonraki dönemlerde de hanedanın kalabalıklaşması devam etmiş. Tabi bu kalabalık ortam siyasetle de birleşince Nurbanu, Safiye, Kösem gibi sultanları ön plana çıkartmıştır. Bu sadece hanedan çoğunluğuyla ilgili değil elbet; bürokrasinin zayıflaması, çocuk yaştaki padişahların otorite eksiklikleri, divan üyelerinin tarafgir olmaları da etkilidir.

Saraya geliş tarihinde kesinlik olmasa da 1603 tarihi bilinmektedir. Aynı zamanda Sultan I. Ahmed ile akran durumunda bulunuyordu. Kaynaklarda zarif, cazibeli ve usul-erkan bilen bir kız olarak geçer. Zamanla harem silsilesinden adım adım geçerek, o dönemde bir cariyenin ulaşabileceği en yüksek noktaya, Valide Sultanlığa kadar yükselmiş ve bu hayat için birçok bedeller de ödemiştir.

Kösem Sultan Oğlunu Öldürttü Mü?

Kösem Sultan’ın dönemi ve kendisi hakkında en çarpıcı ve şiddetli olan konu, oğlu Sultan İbrahim’in tahtan indirildiği, sonra da öldürüldüğü süreçte takındığı tavırdır. Kısacası oğlunu öldürmekle suçlanır. Aslında bu konunun incelenmesi sırasında bir çerçeve göz ardı edilmemelidir; hem bir anne oluşu hem de döneminde de “Naibe Sultan” sıfatıyla bürokrasiyi yönetmesi. Konuya bu çerçeve doğrultusunda bakıldığında daha tarafsız bir sonuca (ki tarih incelendiğinde kesin sonucun ortaya çıkması tartışılır, daha sağlıklı kelime “yoruma” olmalıdır) ulaşılabilir. Bu bakış açısını, sadece Kösem Sultan için değil, tarihi karakterler üzerinde uygulamak gerekir. Keza Sultan Süleyman, oğlu Mustafa’yı, hükümdarlık vasfı ile öldürmüş daha sonra oğlunun sancağında belli bir süre kalıp yas tutması da babalık vasfıyla gerçekleşmiştir. Yönetimin kötüye gitmesiyle oğlunun hal edilmesini isteyen Valide Sultan, haremde bir abdesthanesi ile ocağı olan ve ancak yemek tabağının sığacağı pencereye sahip bir odaya kapattırmıştır. Bu durumda oğlunun ölüm emrini hemen verememesi annelik duygusundan da kaynaklanabilir.

Bu tedbirlere rağmen Sultan İbrahim’in öldürülmesinin en büyük payı, sarayın dışarısındakilere düşmektedir. Tahta yeni bir sultan var, haremde de eski sultan var. Bu durumun farkında olan iki tarafında destekçileri bunu kullanmak isteyecek; Sultan İbrahim tahta tekrar çıksın veya ölsün. İşte bu yükselen sesler ve taraflar arasında (bürokrasi, yeniçeriler ve harem içindeki rol sahipleri) yükselince de artık Valide Sultan’ın yapabileceği bir şey kalmamış olacak ki Sultan İbrahim öldürülmüştür.

Kösem Sultanıın Mal Varlığı

Kösem Sultan hakkında tartışılan bir diğer konu ise malvarlığıdır. Kendisinden önce ve sonra yaşanan dönemlerde görülmeyen bir mal varlığı bulunmaktadır kendisinin. Bu konu hakkındaki en ciddi eleştiriyi ise döneminde yaşamış olan Kara Çelebizade Abdülaziz Efendi söylemiş ve “Bir Valide Sultan’ın bu kadar toprağı ve malı olamaz” diye muhalefette bulunmuştur. Ömrü süresince edindiği mal varlığı ve yaptırdığı eserlere bakıldığında ekonomik gücünün yüksekliği belli olmaktadır ayrıca vefatı ardından sahip olduğu mal varlığı devlet hazinesine geçirilmiştir. Vefatı sonrasında mallarını kayıt tutan Kahveci Mehmed Halife, 2 bin 700 (tanesi 50 bin kuruş değerinde) şal çıktığını kaydeder.

Kösem Sultan’ın gelir sağladığı çeşitli yerler vardır. Bunların içerisinde Menemen, Zile, Gazze, Kilis ve İzdin vardır. Bu hasların yıllık geliri, o döneme göre takribi 20 milyon akçeyi bulurdu. Bunların yanında haseki olduğu zaman Eğriboz sancağındaki köylerin de gelirleri kendisine verilmiştir. Oğlu VI. Murad’ın saltanatı sırasında ise geliri 3 milyon 200 bin akçe olan İskenderun hassını da almaktaydı. Böyle bir manzara da konunun yanlış anlaşılmaması da mühimdir. Valide Sultan bu gelirle Mekke ve Medine’ye su yolları ve imarethanelerin yanı sıra, İstanbul’da çeşitli külliyeler, aş evleri de yaptırmıştır. Naima’nın belirttiğine göre kıyafet değiştirerek zindanları gezip tutukluların (katiller hariç) borçlarını ödediğini söyler. Üsküdar’da inşa ettirmiş olduğu Çinili Camii Külliyesi; cami, medrese, sebil, sıbyan mektebi, çeşme ve çifte hamamdan oluşuyordu. Bu caminin giderlerini karşılamak içinse Eminönü’ndeki Valide Hanı’nın yapımına başlanmıştır. Bu hanın bütün gelirleri Üsküdar’daki külliyeye verilmiştir.

İşte yaşadığı dönemde bulunabilecek en yüksek konuma gelen Valide Kösem Sultan, devletin geleceğine yön vermiş, siyasetle, askerle, yoksullarla, yetimlerle, Mekke ve Medine’yle ilgilenmiş ve bu güçlü hayatının sonuna varmıştı. Günümüzde ise eleştirilerin ve övgülerin sultanı olarak yer almıştır. Bu eleştirilerin çoğu ise kadın olarak bu kadar güçlü bir pozisyonda bulunmasıdır. Ama dönemin şartları ve tahttaki erkek çocuklarının durumu onu bu validelik ve naiblik pozisyonlarına atamıştır.

burhansinparii
Subscribe
Bildir
0 Yorum
Inline Feedbacks
Tüm yorumları gör
Önceki
Farklılaşmış Bedenlerdeki Aynı Ruhlar
Farklılaşmış Bedenlerdeki Aynı Ruhlar

Farklılaşmış Bedenlerdeki Aynı Ruhlar

Sonraki
Bir Tür

İlginizi Çekebilir

kooplog'dan en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerez (cookie) kullanıyoruz.