Ben bir ağacım. Özenle yetiştirdim tüm dallarımı. İncelik ve zarafetle yeşerttim tüm yapraklarımı. Dallarımla beraber yaşadım. Onlara tutundum, onlar da bana. Öyle ki parçalanmaz bir bütün olduk ve güvenle ayakta durduk. Dallarım, yapraklarım ve ben bir aradaydık. Olması gerektiği gibi… Önce yapraklarım sarardı ve dökülmeye başladı birer birer. Şaşkındım, anlayamadım. Sonra tüm dallarım kurumaya başladı. Müthiş bir acı çektim. Yavaş yavaş kırılmaya başladılar. Kırıldılar. Şimdi sadece gövdem var. Belki otuzlarında, belki ellilerinde, belki de seksenlerinde.
Hayatla beraber savrulan kin ve öfkem var taşıdığım onca yarada. Bunlar geçici mi? Güvenim hapsedilmiş, demir parmaklıklardan görünebilen ufak bir kısım var. Topraktan bu yüzden kopmuyor gövdem. Hani ağaçlar daha güçlü olsun diye budanırdı ya dalları. Ben budandım mı? Yoksa gerçek bir kaybın içinde miyim? Özenle baktığım ve emek verdiğim onca şey beni böylesi bir hainlikle bırakabilir mi?
Ben bir ağacım. Çizgi çizgi gövdem ve kuru dallarım. Ne eksik ne fazlayım. Ben, sadece bir ağacım.
Evrendeki her şeyin bir ruh hâlinin olduğuna inanıyorum ve bunu kendim anlamlandırmaya çalışıyorum. Dünyanın içinde kendi dünyanı oluşturmak gibi aslında. Hepimizin bu tür şeylere ihtiyacının olduğunu düşünüyorum. 🙂