Kafamı kurcalayan ve tartışmayı sevdiğim bir konuyu sizlerle de paylaşmak istiyorum. Daha önce soru biçiminin, aldığım cevapları değiştirdiğini fark ettim. Bu nedenle iki türlü de soracağım.
Bilmek yaratıcılığı kısıtlar mı? Bilmek yaratıcılığı artırır mı?
Klasik soruyla başlayalım: daha önce hiç görmediğimiz renkleri, şekilleri, varlıkları, koklamadığımız kokuları, tatmadığımız yemekleri, dokunmadığımız yüzeyleri, duymadığımız sesleri hayal edebilir miyiz? Ya da varlığından haberdar olmadığımız duyuların hayalini kurabilir miyiz?
Bazı bilimsel çalışmalar daha önce deneyimlemediğimiz şeyleri hayal etmemizin imkansız olduğunu söylüyor. Hayal gücü dediğimiz şeyi şöyle açıklıyorlar: zihnimizin daha önce deneyimlediği şeyleri, olduğundan farklı kombinasyonlarla birleştirebilmesi.
Buraya kadar tamam, yaratıcılığımızı sergileyebilmemiz için elimizde bu ana maddeler olması gerekiyor.
Peki daha önce, başkalarının kendi hayal gücüyle ürettiği bir kombinasyona, sonuca, bilgiye bakıp, onu kendi çabamızla hayal edebilme sürecini yok etmiş mi oluyoruz? İnternet çağında bu kadar veri arasında hayal gücümüze fırsat vermeyi unutur mu olduk?
Öte yandan ‘bu kadar veri’ diyebildiğimize göre yaratıcılığını kullanan bir çok kişi var demektir. Ama geneli incelersek, yeni fikirlerin çok az olduğunu, aslında aynı konulardan bahsedenlerin ne kadar çok olduğunu görebiliriz.
Bilinmezliğin yaratıcılığı körüklediği konusunda hemfikir olduğumuzu düşünüyorum. Evrenin düzenini algılayamadığımız için, henüz tanışmadığımız ‘yaratıcı’ figürleri oluşturduk. Gök gürültüsünün ne olduğunu bilmediğimiz zamanlar, onu tanrıların iletişime geçme aracı olarak hayal ettik. Ve daha neler neler.
Mesela film izlerken her şey çok büyüleyicidir, kendimizi o dünyaya kaptırırız. Ama kitap okurken en ince ayrıntılarına kadar anlatılan baş karakteri hepimiz farklı hayal ederiz. Bu aradaki fark sormak istediğim şeye yakın gibi.
Bir bilim insanı, kendinden önce yaşayanların keşfettiklerini, ürettiklerini bilmeden onun üstüne yeni bir şey getiremez. Birikim şarttır. Böylelikle yapılan yanlışları ve gidilmekte olan doğru yolu sıfırdan deneyimlemek zorunda kalmadan, o yola sondan dahil olup ilerleyebilir. Ama tüm bu doğrular arasında yeni yolları görme gücü zayıflar mı? Ve sadece bildiği o yola mı hapsolur? Sadece ilerleyiş mi kalır geriye, diğer yollara sıçramak, farklı yollar inşa etmek zorlaşır mı? Öte yandan tek yola kanalize olmak aslında onun için bir gereklilik midir?
Bir sanatçı kendinden önceki ürünleri gördükten sonra, yeni bir eser üretirken daha mı yaratıcı olur, yoksa üretim sürecinde görüp elediği tüm bu kombinasyonların haricinde yeni bir şey üretmek onun için zorlaşmaya mı başlar?
Bilmek zenginlik midir? Yoksa bilmeyi tercih eden beyinler aslında kendi yaratıcılıklarına güvenmeyenler, sağlama almak isteyenler mi?
Bilmemek zenginlik midir? Ya da bilmemenin daha çekici geldiği beyinler üşengeç olanlar mı?
Burada bir fikir paylaşmaya çalışmıyorum. Sizin fikrinizi merak ediyorum. Peki sizce hangisi?